AQUATICFORUM
AQUATICFORUM A HOŞGELDİNİZ.FORUMDAN DAHA ETKİN YARARLANMAK İÇİN LÜTFEN GİRİŞ YAPINIZ.
▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▓▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓ ▓▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▓▓▓▒▒▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓ ▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓ ▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓ ▓▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▓▓▓▒▒▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▓▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓ ▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓

Join the forum, it's quick and easy

AQUATICFORUM
AQUATICFORUM A HOŞGELDİNİZ.FORUMDAN DAHA ETKİN YARARLANMAK İÇİN LÜTFEN GİRİŞ YAPINIZ.
▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▓▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓ ▓▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▓▓▓▒▒▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓ ▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓ ▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓ ▓▓▓▓▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▒▒▓▓▓▒▒▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▓▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓ ▓▓▓▓▓▒▒▒▒▒▒▒▒▒▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓
▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓▓
AQUATICFORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ETKİLİ İLETİŞİM

Aşağa gitmek

ETKİLİ İLETİŞİM Empty ETKİLİ İLETİŞİM

Mesaj tarafından vgokhan Paz Ara. 20, 2009 4:48 pm

TOPLUM ÖNÜNE ÇIKMA KORKUSUNU YENMELİSİNİZ

Toplum karşısında, mikrofon veya kamera karşısında
konuşurken yüzleştiğimiz en büyük engel korku ve
heyecandır. İlk defa yaptığımız her iş önce heyecan ve korku oluşturur. Korku
anında dolaşım sistemi içerisine
gerginlikle orantılı olarak aşırı kortizol salgılanır. Bu durum düşünce akışını
engeller. Kişi bu anda olumlu duygularını
kaybeder. Daha ileri düzeyde elleri ve hatta tüm vücudu titrer. Kalbin çarpması
ve kan dolaşımı hızlanır.
Davranışların kontrol edilmesi zorlaşır. Bu sorun ileri düzeyde olursa, insan
başkalarıyla göz göze gelemez; başı
titrer, adeta beyni dış dünyadan kopmuş gibi olur. Korku anında insan kalbinde
bir iç endişe akıntısı hisseder. İnsan
bir an önce bu durumdan kurtulmak için o ortamdan uzaklaşmak, yapmak istediğini
yapmaktan vazgeçmek zorunda
kalır. Ayrıca endişe veya korku konuşmacının inandırıcılığı kaybetmesine yol
açar.
Bazı insanlarda korku duygusu çok gelişmiştir. Sık sık duyulan bu endişeler
gittikçe birbirlerini beslerler ve endişe
edebilme yeteneği gelişir: İnsan en küçük bir sorundan bile endişe duymaya
başlar. İleri düzeyde korku ve endişe,
sinir sistemi için son derece tahrip edicidir.
Tüm başarılı konuşmacılar toplum önüne çıktıklarında mutlaka
heyecanlanmışlardır. İstisnasız her insan korku ve
endişeyi yenebilir. Ancak bunun için tüm inançlarını yeniden gözden geçirmeli ve
bir dizi egzersiz yapılmalıdır.
Aşağıda korkunun nedenleri tek tek açıklanmıştır. Bu nedenler varsa bunları yok
etmek amacıyla bir sonraki
bölümde yine bir dizi alıştırma hazırlanmıştır. Bu alıştırmaların bir kısmını
yalnız başınıza gerçekleştirebilirsiniz.
Ancak bunları toplum karşısında gerçekleştirirseniz daha hızlı başarırsınız.

Korkunun Nedenleri
Temel korku nedenleri arasında baskı dolu çocukluğu, sürekli yaşanan stres ve
hastalıkları, sosyal olmayan bir iş
ortamında uzun süre çalışmayı, başarısızlığa inanmayı, hafızanın zayıf
kalmasını, söylenecek bir söz
bulunamamasını sayabiliriz.
Baskı Dolu Çocukluk
Çocukluk ve gençlik döneminde aşırı aile otoritesi, baskı, şiddet, dayak gibi
olaylar yaşanabilir. Normalin üzerine
çıkarak belli bir süreklilikte devam ettiğinde bu durum kişinin psikolojisinde
çok köklü bir içe dönüklük ve cesaretsizlik
üretir. Baskı ve şiddet ortamında çocuk kendine güvenini kaybeder. Kişiliği bir
yandan tepkici, diğer yandan
başkalarına bağımlı gelişir. Sürekli aşağılanan çocuğun alt şuurunda
başarısızlık imajı yerleşir. Bu imajı normal
şarlar altında özel bir gayret göstermeksizin yok etmek mümkün değildir. eğer
bir şekilde yerleşmiş olan aşırı
heyecanlarınız varsa köklü değişikliklerle bunları yok etmelisiniz.



Sürekli Stres ve Hastalıklar
Ara sıra yaşanan, şiddetli de olsa, stres ve hastalıkların kalıcı bir olumsuz
psikolojik etkisi yoktur. Hatta kısa süreli ve
geçici olduklarında bunlar insanın yaşama sevincini ve heyecanını
artırabilirler.
Ancak stres (ve stres üreten hastalıklar) hafif de olsa uzun süreli yaşanırsa
şöyle bir gelişme olur: Kan dolaşım
sistemine devamlı kortizol hormonu salgılanır. Bu salgılama vücudu kısa sürede
çöplüğe dönüştürür. Stres vücudu
germekte ve saldırıya hazır tutmaktadır. Dolaysıyla bu kirlilik uygun
yöntemlerle temizlenmediğinde aşırı baskı
altında kalan sinir sistemi yorulur. Bu yorgunluğun aralıksız devam etmesi
halinde insan ölüme kadar gidebilir. Vücut
bu durum karşısında otomatik bir tedbir alır. Beyin ile vücut arasındaki
emir-komuta zinciri zayıflatılır. Çünkü kişi öyle
bir düşünce alışkanlığına sahiptir ki bu düşünce gerginlik üretmekte ve vücudu
tahrip etmektedir. Bu durumda
vücudu ölüme gitmekten kurtarmak için beyin bir anlamda vücudu uyuşturur, vücut
gevşer ve rahatlar. Ama bu
rahatlama aynı zamanda düşünce akışını da iyice tahrip eder. Bu süreçte düşünce
akışı bloke olur, hatırlama iyice
zayıflar, unutkanlık kendini gösterir, kişi iç sorunlarıyla iyice bunalır.
Tüm bunlar yine kişinin kendine güvenini sarsar, kişiyi insanlardan
uzaklaştırır. Böylece korkunun başarısızlık,
kendini suçlama, aşağılama gibi bir boyutu ortaya çıkar.
Ancak hastalıkların stres üretmesi insanın düşünce biçiminden kaynaklanır. İnsan
eğer hastalığı kendisini
olgunlaştıran bir fırsat olarak görürse, vücudu acı çekebilir, ama psikolojisi
sağlam olacağından tahrip edici stresi
yaşamayabilir.
Asosyal Bir İş Ortamı
Bazı işler veya iş ortamları vardır ki bunlar yapıları gereği insanları
toplumdan uzak tutarlar. Örneğin bilgisayarın
sürekli başında oturup iş yapmak durumunda olanlar dış dünyadan büyük ölçüde
koparlar. Zihinleri bilgisayar
dünyasının kendilerine sunduğu sanal ortama iyice kapılmıştır. Bazı fabrika
işleri belli bir tezgahın önüne
hapsedebilir. Bu arada geceleri çalışıp gündüzleri uyuyan bekçilerin genellikle
konumları da toplumsal olmayan
(asosyal) bir yapı taşır. Buna karşın yöneticilik, pazarlamacılık, öğretmenlik
ve sunuculuk gibi meslekler kişileri
sosyal olmaya zorlar.
İnsanlar kendilerini toplumdan uzaklaştıran işlere hapsettiklerinde beyinleri bu
ortama alışır. Değişik insanlarla
muhatap olabilme yetenekleri zayıflar. Kavramaları kendi iç referanslarıyla
sınırlanır. Topluma açılıp insanlarla
konuşmaktan sıkılırlar. Kişilikleri, içine kapanık ve bireysellik ekseninde
gelişir. Dolaysıyla toplum önünde söz
söylemeleri gerektiğinde büyük bir korku ve heyecan duyarlar. Ancak çeşitli
hobiler geliştirerek ek sosyal faaliyetler
içerisinde bulunanlar bu kötü gidişi engelleyebilirler.
Başarısızlık İnancı
Yukarıdaki şartların hiç birisi mevcut olmadığı halde insanlar yine de toplum
önünde söz söylemekten korkabilirler.
Bunun önemli bir nedeni başarısızlık imajının zihinlerine iyice yerleşmesidir.
İnsanın her davranışa yüklediği anlam,
alt bilincine bir emir olarak gönderilir. Bir işi başarmaya girişen insan her
zaman istediği sonucu elde edemeyebilir.
Bu herkes için tabiidir. Ama bazı insanlar sonucu elde edemediklerinde hemen
başarısız olduklarını düşünürler ve
kendilerini suçlarlar. Bu suçlamalar bir çok kez tekrarlanır. Sonuçta insan
farkında olmadan kendi alt bilincine “ben
başarısızım” hükmünü yerleştirmiş olur. Bu çok sınırlayıcı bir kalıptır. Çünkü
insan bir kere bu inancı
otomatikleştirdiğinde bu inanç onun hemen her işinde başarısız olmasına yol
açar. Neye inanıyorsak beynimiz onu
doğrulamak uğurunda amansız gayretler göstermeye devam edecektir.
“Ben başarısızım” inancı alt bilincinde yerleşmiş olan insan “belki bu defa
başarabilirim” diyerek harekete geçse de
sık sık “ya başaramazsam” endişesini yaşar. Bu endişe dikkatini zayıflatır,
zihnini olumsuz sonuçlara yaklaştırır. Bu
muhtemel olumsuz sonuçlar dayanma ve direnme azmini azaltır. Kişi kendisini
güçsüz hisseder. Bu güçsüzlük ve
onun getirdiği tedirginlik kişiyi “vazgeçme” noktasına götürür. Böylece kişi
gerçekten de başarısız olur. Toplum
karşısında konuşabilme ise cesaret gerektiren bir başarıdır. Başarısızlık inancı
cesareti kıracağından kişi toplum
karşısında konuşamaz. Başarısızlık ihtimali aklına geldiğinde bile derin bir
korku veya endişe yaşar.



Söylenecek Bir Sözün Olmaması
Toplum karşısında söz söylemeyi engelleyen son faktör kişinin söyleyecek bir
sözünün olmamasıdır. Pek tabii ki ne
söyleyeceğimizi bilmiyorsak konuşmaya başlayınca takılırız. Bunu bir çok defa
tecrübe etmişizdir. Dolaysıyla
düşüncelerimizden emin olmadığımızda konuşmaya cesaret edemeyiz.
Bir insanın söyleyecek sözünün olmamasının çeşitli nedenleri olabilir ki bu, çok
kapsamlı bir sorundur. En temelde
bu durum kişinin iyi bir okuyucu olmamasından kaynaklanır. İnsanlar bilgilerinin
% 80’ini okuma yoluyla elde ederler.
Hiç okumayan insanların bilgileri çok sınırlıdır. Ayrıca bu kişiler bilgilerini
birbirleriyle ilişkilendirerek yeni anlamlar ve
bakış açıları da üretemezler. Ancak insanlar okuma dışında kişisel tecrübelere
sahip olabilirler. Bu tecrübeler
üzerinde düşünmüş olabilirler. Bu durumda bilgileri var demektir. Söyleyecek
sözü olmayan insan çok az konuyla
ilgilenen hatta kendisinin dışında hiç bir şeyle ilgilenmeyen insandır. Çünkü
söylenen söz ancak başkalarını
ilgilendirdiğinde başkalarına anlatılabilir. Başkalarıyla ilgilenmeyen ve genel
sorunlar üzerinde düşünmeyen
insanların beyin aktiviteleri zayıftır. Dolaysıyla böyle insanlardan söz
söylemeleri istendiğinde ne söyleyecekleri
konusunda endişeye kapılırlar. Bu endişe konuşma cesaretlerini kırar.



Hafızanın kontrol Edilememesi
Çok zayıf bir hafıza kişinin özgüvenini yitirmesinin ve konuşmaktan çekinmesinin
en önemli nedenlerindendir. Çünkü
konuşmacı huzura çıktığında hafızasının kendisine yardımcı olmayacağını ve ne
söyleyeceğini unutabileceğini
düşündüğünden konuşmaya cesaret edemez. Esasen hafızası çok zayıf olan insanlar
belirgin bir hastalığın işaretini
verirler. Çoğunlukla hafıza eksikliği bir hastalığın belirtisi değil zihinsel
tembelliğin belirtisidir. Zihinsel tembellik
konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanır. Konsantrasyon eksikliği ise
girginlikten veya stresten kaynaklanır.
Dolaysıyla kişi gevşedikçe konsantrasyon yeteneği artar; bu artış hafızanın
doğal çalışma ritminin sağlam işlemesine
yol açar.
Konuşacağı konu üzerinde yeterince zihinsel ve duygusal olarak yoğunlaşmış bir
kişi mutlaka o konu üzerinde söz
söyleyebilir. Ancak biz yine de ayrıntılı olmamakla birlikte hafızamızın
güçlenmesini ve bize yeterince yardım
etmesini sağlayan bazı teknikler üzerinde duracağız. Mükemmel bir hafızaya sahip
olmak isteyenler bilmelidirler ki
ısrarlı bir çalışma ile kısa sürede arzuladıkları hafızayı
geliştirebileceklerini görebilirler.



Korkunun Çözülmesi
Şurası gerçek: Yüzlerce defa binlerce insanın huzurunda konuşmamışsanız her
defasında heyecan duyarsınız.
Bazen heyecanınız o kadar büyük olur ki sizi zincirlerle kürsüye çıkaramazlar.

Kendinizden emin olun. Korkuyu ve heyecanı çok kolay yeneceksiniz. Eğer bunu
gerçekten arzuluyorsanız şimdiden
bilin: Toplum önüne çıktığınızda kalbiniz sakin, gözleriniz ışıl ışıl olacak.

Çalışmalarınızı üç ana bölümde oluşturacaksınız. Unutmuyorsunuz. Korkular
zihninizde yerleşmiş otomatik
programların sonucudur. Ortamı oluştuğunda bu programlar bir plak gibi devreye
girmektedir. Plağı bozmaz ve
yerine yenisini koymazsanız eskisi çalmaya devam eder. En kötüsü de devamlı
çaldığınız plaklar her defasında
daha güçlü ve köklü hale gelirler.
Korkularımızı üç temel alanda çalışarak yok edeceğiz. Birinci alan kelimelerle
kurulu alandır. Düşüncelerin bir
boyutunu kelimeler oluşturur. Korkularımız varsa bunlar kelimelerle örülmüştür.
Bu bölümü “Cümle Telkin sistemi”yle
çözeceğiz.
Düşüncelerimizin ikinci boyutunu imajlar oluşturur. Kendinizi nasıl
canlandırıyorsunuz. Korkudan titreyen bir insan
olarak mı? Başı dik, yüzünde tebessüm olan bir cesaret abidesi olarak mı? “İnsan
ne düşünüyorsa odur.” sözü
doğrudur. Bu ifadeyi değiştirelim. İnsan kendini hayalinde en çok nasıl
görüyorsa odur. Kendimiz hakkındaki imaj
filmlerini değiştirmemiz gerekiyor. Bu çalışma alanını “İmaj telkin Sistemi”
olarak adlandıralım. Korkuyu yenmeye
çalışırken üçüncü bir boyutu “davranışı” kullanacağız. Kelime veya imajlardan
oluşan tüm düşünceler, tekrar
edildiklerinde eyleme dönüşürler. Eylem davranıştır, tutumdur. Beynimizdeki
kalıpları asıl pekiştiren sergilediğimiz
tutumdur. Çünkü düşünce tutuma dönüştüğünde tüm algılarımız devreye girer.
Davranırken yaptıklarınızı duyar,
görür ve onlara dokunursunuz. Bu bölümde yapacağımız çalışmaları “Tutum telkin
Sistemi” kavramıyla ifade edelim.
Şimdi gurur verici büyük kişiliğinizi inşa etmeye hazırsınız. bizimle gönü
birliği içinde çalışmaya devam ettiğinizde
heyecan verici bir hızda nasıl da değiştiğinizi göreceksiniz. Başlıyoruz:
Cümle Telkini
Toplum karşısında söz söylemekten korku ve endişe duymanın devamlılığını
sağlayan en önemli faktör inanç
sistemidir. Aldığımız her bilgi, yaşadığımız her tecrübe inanç sistemimizi
etkiler ve yeniden şekillendirir. Bu bölümde
bu inançların başlıcalarını aktarıyoruz.
-Ben yeterince yetenekli değilim
-Bu işi başaran insanlar benden çok üstün
-Şimdiye kadar hep başarısız oldum
-Başkaları varken bu işi yapmak bana düşmez
Bu temel inançlar sizde az veya çok bulunabilir. Herkes için bunlar kesinlikle
asılsız inançlardır. Ancak ne yazık ki
insanların çoğunluğu bu asılsız inançları edindiklerinden hayatları hep sönük
geçmeye mahkum edilmiştir. Dikkat
edelim: İnançlar her zaman kendilerini doğrularlar. Neye inanıyorsak, maddi
manevi tüm güçler bizi doğrulamak için
çalışırlar. Şimdi yukarıdaki inançların neden doğru olmadığını anlatacağız.
Lütfen bu açıklamaları tekrar tekrar
okuyunuz. Bu açıklamaları ezberleseniz bile fırsat buldukça okumaya devam
ediniz. Burada amaçlanan sadece
öğrenmeniz değildir. Temel amaç doğru inancın alt bilincinize kilitlenmesinin
sağlanmasıdır. Zira inançlarınız
kendinize defalarca söylediğiniz sözlerdir. Şimdi doğru sözleri kendinize
söyleyerek doğru inançları
yerleştirmeniz gerekmektedir. Bu açıklamaları yeterince okur ve anlatılanları
fırsat buldukça düşünmeye devam
ederseniz bir ay içinde yeni inançlarınız alt şuurunuza kaydolacaktır. Daha
hızlı değişmek istiyorsanız, tele-terapi
kasetlerinde anlatılan sistemi her gün kullanmalısınız.
Cümle telkin sistemine göre alt şuurumuzu hızla yapılandıracak yeni cümle
emirleri vereceğiz. Alt şuurumuzdaki
kalıplar zaten bu tür cümle emirlerinden oluşmuştu. Emirlerin güçlü bir şekilde
yerleşmesi için belli özelikler taşıması
gerekir. Bu özellikleri sıralayalım:
1.Derin Gevşeme: Tüm kas sistemlerinizi gevşetmelisiniz. (Ek ‘ye bakınız.)
Seminer ortamında sunucunuz derin
gevşemeyi size gösterecektir. Ne kadar derin gevşeyebilirseniz emirleriniz o
kadar derin ve kalıcı yerleşir.
2.Cümle Yapısı: Cümle yapısı yeterince basit olmalıdır. Kısa cümleler
kurmalısınız. Cümle sadece şimdiki zaman
kipinde olmalıdır. Alt şuur geçmiş veya gelecek zaman kipinde söylenen sözleri,
geçmiş veya gelecek zaman için
dikkate alır. Geçmiş hep geçmiştir ve gelecek de hep gelecektir. Alt şuur
olumsuz emirleri anlamaz veya tersinden
anlar Sadece olumlu emirleri anlar.
3. Gelişme Sürekliliği: Cümle yapısı gelişmenin sürekliliğini ve tekamülü
içermelidir. Her hangi bir olayın tekrarına
bağlı olarak daha iyi olma durumu ifade edilmelidir. Buna göre aşağıdaki telkin
cümlelerini eleştirelim:
--Ben başarılı olmak isteyen bir insan olarak her gün gelişiyor, mükemmelleşmeye
adım adım ve süratle ilerliyorum.
(Cümle çok uzun, emir kayboluyor.)
--Sigara içmiyorum. (Zaman kipi doğru, ama cümle olumsuz.)
--Çok ders çalışacağım. (Gelişme bağı yok. Gelecek zaman hatası var. Asırlar
geçse de alt şuur emri hep geleceğe
atar.)
--Her gün ve her nefeste daha çok gülümsüyorum. (Uzunluk yeterli. Şimdiki zaman
doğru kullanılmış. Gelişme her
güne ve her nefese bağlanmış. İşte en iyi cümle telkin biçimi budur. “Her sabah
daha dinç uyanıyorum.” deyin.
Telkin oluştururken yıkmak istediğiniz olumsuzluklar hakkında zorluklarla
karşılaşabilirsiniz. Eskilerini nasıl
kaldıracaksınız?
Öfkeleniyorum--------------------- Öfkelenmiyorum.

32
Sigara içiyorum--------------------- Sigara içmiyorum.
Çözüm kelimelerin olumsuzlanarak kullanılması değildir. bunun yerine olumlu
karşıt anlamlı kelimeleri seçmek
zorundasınız.
Öfkelenmemek istiyorsunuz----------------- Daha sakin oluyorum.
Sigara içmemek istiyorsunuz---------------- Sigara içmeyi bırakıyorum.
Bu bölümde önce genel başarımızı engelleyen hatalı inançları yok etmemiz
gerekir. Ardından doğru inançların fikir
temellerini oluşturacağız. bu fikir temellerinin alt şuurumuza kodlanması için
alıştırmalar yapacağız.



YIKICI İNANÇLAR


Ben Yeterince Yetenekli Değilim
Size de Edison veya Einstein gibi günü 24 saat olan bir ömür emanet edildi. Siz
de kafatasınızın içinde bütün diğer
insanlar gibi ölünceye kadar eşit sayıda milyarlarca sinir hücresinden
oluşturulan harika bir beyin mekanizması
taşıyorsunuz. Siz de herkes gibi sadece süt emme yeteneği gelişmiş olarak
dünyaya gönderildiniz ve bunun
dışındaki her şeyi dünyada öğrendiniz. Öyle büyük bir potansiyele sahipsiniz ki
milyonlarca iş yapsanız bile beyin
kapasitenizin hala yaklaşık binde bir-ikisini kullanıyorsunuz. Kimse sizden
üstün yeteneklerle yaratılmadı. Siz de
kimseden üstün yeteneklerle yaratılmadınız. Öyleyse neden bazı insanlar
zirvelere tırmanıyorlar? Neden sempati,
karizma, zenginlik, şöhret gibi değerler yalnızca bazı insanların elinde
kalıyor? Fizikçi iseniz neden bir Einstein veya
Abdüsselam değilsiniz? Edebiyatçı iseniz tarihin gerilerinde hala parlak kalan
Shakeasper’in ötesine neden
geçmiyorsunuz?
İnsanı potansiyel üstünlüğüne kavuşturan tek vasıta “bilgi” ve bilgiye dayalı
“eğitim”dir. Kendinizi incelediğinizde
bilgiye dayalı olmayan hiç bir becerinizi bulamayacaksınız. Okuma-yazması
olmayan Hz. Peygamber’e(asm)
Kur’an’da geçen ilk emrin “oku” yani “öğren” olması şaşırtıcı gelmiyor mu? Bugün
biz bilgilerimizin % 80’ini okuma
yoluyla elde ediyoruz.
Siz sel yığınlarında kendinizi sürükleyen bir sıradanlığa layık olamayacak kadar
üstünsünüz. Hayallerinizde yaşayan
“büyük size” ulaşmak sizin elinizdedir. Kimse günlük 24 saatine bir dakika
ekleyemez. Ama siz bir gününüze 10
günlük işi sığdırabilirsiniz. Bu güne kadar kişisel yeteneklerinize ne kadar
yatırım yaptınız?
Zihninizden yükselen çeşitli itiraz sesleri duyuluyor; iddialarımızı küçümsüyor
musunuz? O zaman aşağıdaki
açıklamalara ne diyeceksiniz?
-Bu İşi Başaran İnsanlar Benden Çok Üstün
Kendinizi yanıltıyorsunuz. bir vakitler Anthony Robbins de böyle düşündüğünü
söylüyor. 20 yaşlarında iken bir
otelde hizmetli olarak çalışıyordu. Fakir ve eğitimsizdi. Çektiği ızdırap canına
tak ettiğinde tüm hayatını kökten
değiştirmeye karar verdi. Önce bir hızlı okuma kursuna gitti ve ardından birkaç
yıl içinde 700 kitap okudu. Bugün
aynı adam Amerika Birleşik Devletlerinin her yıl milyonlarca dolar kazanan adamı
ve neredeyse tüm dünyada
tanınıyor. yıllarını eğitime harcayan profesörler bile önce hafife aldıkları bu
yüksek eğitimi olmayan adamdan ders
almaya ve kitaplarını tavsiye etmeye başladılar. Onun hayatını sadece on yıl
içinde böylesine değiştiren neydi? O
sadece başarmak için yola çıktı ve kader onu başarıya ulaştırdı. Onun kavradığı
gerçeği biz de kavramalıyız.
Şunları bilmeliyiz. İnsanın sinir sisteminde milyarlarca nöron vardır.
Nöronlardan oluşan beynimiz saniyede 30 milyar
bitlik bilgi işleyebilmektedir. Herhangi bir normal beyinde oluşturulabilecek
potansiyel örgü veya bağlantı sayısı 1
rakamını izleyen 10 milyon kilometre sıfırla ifade edilebiliyor. Kafamızdaki her
bir nöronun bir milyon bitlik
enformasyon depolama kapasitesi vardır. Bu korkunç potansiyel sağlıklı olan
herkeste vardır ve biz insanlar
potansiyelimizin ortalama olarak % 1’ini kullanıyoruz. Geri kalan büyük kapasite
ise kullanmamız için bizi bekliyor.
200 civarındaki buluşun sahibi Edison başarının % 99’unu çalışmaya, %1’ini de
zekaya bağlamaktadır. Bu zekanın
önemsiz olduğu anlamına gelmez. bunun anlamı zekanın tek gelişme yolunun çalışma
olduğunu gösterir.
Evet sonuçta bu işi başaranlar sizden üstündür. Ama bu üstünlükleri sizden üstün
doğmalarından kaynaklanmaz.
Sadece çalışarak üstün hale gelmişlerdir. Tarihe üstün olarak geçen herkes
sadece ve yalnızca amansızca çalışarak
üstünleşmişler; yani kullandıkları beyin kapasitelerini arttırmışlardır.
Diğerlerinden hiç farkınız olmadığı halde
kendinizi üstün olmamaya mahkum ederseniz oluşturduğunuz bu inanç kalıbı tüm
hayatınız boyunca sizin üstün
olmanızı engelleyecektir.
-Şimdiye Kadar Hep Başarısız Oldum
Edison da elektriği bulmak için yıllarca beklemek ve binlerce deney yapmak
zorunda kalmıştı. Bir ABD başkanı
sonunda başkan olabilmek için yıllarca bir çok seçime girmek ve kaybetmek
zorunda kalmıştı. Hayat her zaman
sabırla hedefleri üzerinde durmaya devam edenleri hedefe ulaştırmıştır.
Dağarcığınızdan “başarısızlık” kelimesini kaldırmak zorundasınız. Böyle bir olgu
yoktur; teşebbüse devam eden
insan için başarısızlık yoktur. Sadece her defasında başarıya bir adım daha
yaklaşmak vardır. Başarısızlık denilen
her şey sizi başarıya götürmeyen bir yolun keşfidir. Her başarısızlık zannedilen
olay bizin için paha biçilmez derslerle
doludur. Eğer yaptıklarınızın sonucunu kontrol etmemişseniz “başarısızlığınıza”
hükmedecek ve çalışmaktan
vazgeçeceksiniz. Elinizde bir pusula yoksa tek başarı yolunuz deneme-yanılmadır.
Oysa şimdi elinizde başarıya
ulaşanların oluşturduğu pusulalar vardır.
“Başarısızlık” kelimenizi kaldırmakla kalmamalı ve bu kelimeye yüklediğiniz
tecrübelerinizin anlamlarını da “başarıya
bir adım daya yaklaştım” şeklinde değiştirmelisiniz. Bu değişikliği yaptığınızda
aslında gerçeğin ta kendisinin de bu
olduğunu göreceksiniz.
Eğer bu kelimeyi unutamıyorsanız, mutlaka kullanacaksanız, başarısızlığı doğru
tanımlayın. Gerçekte tek
başarısızlık vardır: Çalışmaktan, denemekten, teşebbüsten vazgeçmek...
Başkaları Varken Bu İşi Yapmak Bana Düşmez
Herkes böyle düşünseydi şimdi geceleri karanlıkta kalıyor olacaktık. Hepimizin
hayatını değiştiren insanlar böyle
düşünmüyorlardı. Bu iş öncelikle birinci derecede bana düşer diyen insanlar o
işi yapan insanlardır. Farklılaşan
insanlar derhal sorumluluk üstlenen insanlardır. Kullandığınız her şey
başkalarının ürettiği şeyler midir? Neden siz
de üretmeyesiniz? Bu işin sorumluluğu benim omuzlarımda dediğinizde birden o
işin önderi konumuna getirildiğinizi
göreceksiniz. Bu konulmuş bir kanundur. Sizin yaptığınız işi başkalarının da
yapmasının size zararı yoktur. Siz de
yaparsanız o iş daha mükemmele ulaşır. Kaldı ki eğer duygularınızı kuvvetli
kullanıyor ve daha çok çalışıyorsanız, o
işi yapan başkalarının da lideri konumuna yükselirsiniz.
Dünyada iki tip insan vardır: Yöneten ve yönetilenler; güdenler ve güdülenler;
düşünce üretenler ve üretilen
düşünceyi taklit edenler... Birinci sınıfta yer alanlar tüm insanlığın %10’undan
azdır. siz sadece bir inanç ve bakış
açısı değişikliği ile ilk guruba dahil olabilirsiniz.
Eğer hala “ben yapamam” diyorsanız, o zaman bilmelisiniz ki yapmak
istemiyorsunuz. Yani “ben yapmak
istemiyorum” demek istiyorsunuz. Yapabileceğini bildiği halde yapmak istemeyen
insan için ise yapılabilecek hiç bir
şey yoktur. Yaratıcımız ne yapabileceklerini bilen insanların tercihlerine
müdahale etme hakkını ve gücünü kimseye
vermemiştir.
ALIŞTIRMA: KORKU-CÜMLE TELKİN
1. Aşağıdaki telkin cümlelerini okuduktan sonra takip eden açıklamaları
inceleyin. Önce telkin cümlelerinin inanç
temellerini yerleştirmeliyiz.
a) Her gün Büyük Yeteneklerim Sürekli Gelişiyor.
Bu sözü milyonlarca defa kendinize söyleyeceksiniz. Lütfen önce bir kaç
saatinizi kendinize ayırın. Tüm geçmişinize
bakın. Bu güne kadar başardığınız küçük büyük ne varsa, edindiğiniz küçücük bir
tecrübe bile olsa not defterinize
kaydediniz. Göreceksiniz ki küçümsediğiniz siz, çok büyük işleri zaten
başardınız. Köyde hiç bir kültürel ve tecrübi
birikimi olmayan bir çobana göre çok farklı birikimleriniz var. Bunları tekrar
tekrar düşünerek ne kadar yetenek
potansiyeliniz olduğunu kendinize söyleyeceksiniz.
b) Her gün Daha Üstün Olmaya Devam ediyorum
Bu inancı da milyonlarca defa tekrar edeceksiniz. Unutmayın zaten her gün
binlerce defa kendiniz hakkında
kendinize bir şeyler söylüyorsunuz. Geçmişteki tecrübelerinizi hep yüklediğiniz
anlamlarla sık sık kendinize
söylediniz. Şimdi o tecrübelerin anlamını değiştiriyorsunuz ve yine kendinize
söylüyorsunuz. Ba şaran insanların
geçmişlerini düşünün. Bir Marslı gibi, başka bir yaratık gibi dünyaya
gelmediler. Onlar da sizin gibi önce, okumayazma
bilmiyorlardı. Onlar da annelerinin kucağında büyüdüler. Hatta biz bir anne
kucağından yoksun idiyseniz
daha üstün olma fırsatına sahip olduk demektir. Daha büyük asker daha zor
şartlara rağmen zafere kavuşan
askerdir. Başarılı olduklarını bildiğiniz insanlara göre daha çok fakirlik,
hastalık veya acı çekmişseniz ruhunuz daha
dolu ve heyecanlı demektir. Tüm bunlar diğerlerinden daha da üstün olabilmeniz
konusunda sizi daha yukarılara
itecektir. Bu yeni iç konuşmanın duygularınızda yol açtığı değişikliği hemen
görmelisiniz.
c) Her gün Daha Başarılı Olmaya Devam Ediyorum.
Lütfen geçmişinize bakınız. 10 yıl önceki siz ile 5 yıl önceki ve bugünkü sizi
karşılaştırın. Bu karşılaştırma biçimi bir
alışkanlık olarak yerleşmelidir. Her zaman dikkat etmeniz gereken, azıcık da
olsa üstünleştiğiniz noktalar olmalıdır.
Çoğu insanın düştüğü korkunç hataya düşmeyin. Kendinizi çok imkanı olan
başkalarıyla değil; bugün düne göre
daha çok imkanı olan kendinizle karşılaştıracaksınız. Siz size göre
üstünleşiyorsunuz. Nerelerde ne kadar? Üstün
noktalarınızı görmek için kendinizden aşağıda olanlara bakabilirsiniz ama asla
kendinizden üstün olanlara bakarak
kendinizde üstün noktalar aramayın. Aksi taktirde ilerleme sürecini gerileme
sürecine dönüştürürsünüz. Kendinizden
üstün olanlara sadece nerelere çıkmak istediğinizi düşündüğünüzde bakmalısınız.
Bu bakış sizi yukarıya çekecektir.
Bu ilerleyişinizi milyonlarca defa görmelisiniz. Unutmayın, beynimiz dışarıdaki
gerçeğimizi hayalimizde
kurguladığımız gerçeğimizden ayıramaz. Yani yetim bir bebeği görmek sizi üzdüğü
kadar, yetim bir çocuğu hayal
etmek de sizi üzer. Dışarıdaki gerçeği biz kontrol edemeyiz ama hayalimizdeki
gerçekle istediğimiz gibi oynayabiliriz,
onu hemen değiştirebiliriz. Hemen değişmek istediğimize göre ilk yapmamız
gereken hayalimizi değiştirmektir.
d) Önüme Çıkan Her İşi Hemen Yapıyorum.
Karşınızda çözülmesi gereken bir problem mi var? Hemen harekete geçiyorsunuz.
Problem yoksa aramalısınız.
Çünkü özellikle bu çağda problemsiz hiçbir köşe bulamayız. Üstlenebileceğimiz
bir çok görev vardır. Biz görevi
arayarak üstlenmesek bile çoğu zaman görev bir fırsat olarak bize sunulur. Çoğu
insan bu tür fırsatları angarya
görerek reddeder. Bilmeliyiz ki yaptığımız her işin hemen parasal bir karşılığı
olmak zorunda değildir. En önemli
karşılık edineceğiniz paha biçilmez tecrübedir. Önce gereken mükemmellikte işi
gerçekleştiremeseniz de bilmesiniz
ki hiç kimse bir işi ilk yaptığında kusursuz olmamıştır.
Yolda yürüyen bir görme özürlüyü kolundan tutup yardım etmek mi gerekiyor? Bir
milletvekilinin bir konuda
uyarılması mı gerekiyor? Yetim bir çocuğun başının okşanması mı gerekiyor?
Ailenizin geçiminin sağlanması mı
gerekiyor? Daha neler bulacaksınız. Neden siz değil de bir başkası yapsın
bunları? Başkası da yalnız başına eksik
yapmaya mahkum üstelik... Sizi sadece bu tutumunuz ve bu tutuma bağlı olarak
sürdürdüğünüz tekrarlarınız
geliştirir. Hiç bir iş angarya değildir. Ücretsiz çıraklık yapsanız bile
edindiğiniz tecrübe bir gün paha biçilmez olacak
ve eğer ücret arıyorsanız yılların emek birikimini bir gecede alabilecek hale
gelebildiğinizi göreceksiniz.
Burada tabii ki her işi hemen yapmaya kalkın demiyoruz. “Arzuladığınız size”
destek olabilecek, o kişi olabilmek için
gerekli yeteneklerinizin gelişmesine destek olacak her iş fırsatına sahip çıkın
diyoruz.
2.Aşağıdaki Telkinleri derin gevşemeyi takiben uyguluyorsunuz. Her bir telkini
10’ar defa zihninizden tekrar edin.
--Her gün dostlarımı daha çok seviyorum.
Her gün kendime güvenim ve cesaretim artıyor. Her gün sahnede daha yüksek
güvenle konuşuyorum.
3.Aşağıdaki telkin cümlelerini seminer ortamında (veya arkadaşlarınızla birlikte
başka bir ortamda) yüksek sesle
söyleyiniz. Önce hep birlikte, ardından tek tek.
--Kendime güvenim artıyor.
--Cesaretim artıyor.
--Yaratıcımın verdiği gücü hissediyorum.
--Tüm engelleri aşıyorum.
--Hızla güçleniyorum.
--Hepinizi çok seviyorum.

İmaj-Telkini
Telkinlerin çok büyük boyutunu zihnimizde yaşadığımız imajlar (visualization)
oluşturur. İmajların etkisi kelimelerden
bazan yüzlerce kat fazladır. Zihninizde kendinizi görüyorsunuz. Ulaşmak
istediğiniz ideal “siz” i tanımlıyorsunuz. o
kişiyi inşa edeceksiniz. Geleceğinizi kuracaksınız. hayalinizde hangi filmlerin
kahramanısınız. kendinize ne tür roller
biçiyorsunuz. İnsanlar yaşadıklarını önce zihinlerinde prova etmişlerdir.
gelecekte yaşayacak olan nasıl bir “siz”in
provasını yapıyorsunuz?
İmaj-Telkin sisteminde korkularını yenen bir “siz” in provasını yapacaksınız.
Gelecekteki size hayalinizde
dokunacaksınız. Sizi göreceksiniz. Sizin kokunuzu hissedeceksiniz. Sizi
işiteceksiniz. Bu tekniği sadece korku ve
heyecanı yenmekte kullanmak zorunda değilsiniz. Geliştirmek istediğiniz tüm
yeteneklerinizde bu çalışma size
yardımcı olacaktır.
ALIŞTIRMA: KORKU-İMAJ-TELKİN
1. Toplum Önündesiniz: Gözlerinizi kapatacaksınız. (Şu anda nasıl yapıldığını
okumak için tabii ki gözleriniz açık)
Kendinizi sahnede hayal ediyorsunuz. Karşınızda binlerce insan var. Sizi
heyecanla alkışlıyorlar. Onları görün.
Işıklar üzerinizde odaklı. Fotoğraf flaşları üzerinizde patlıyor. Size dönen
kameraları, resminizi çeken kameraları
görün. Tüm salonu, kocaman salonu görün. Kürsüde kendinizi görün.
Ortamınızdaki tüm sesleri duyun. Alkışları, ıslıkları, flaş patlamalarını,
elinizdeki mikrofonu.... “Sağ olun. sağ olun”
diyorsunuz. Sesinizin yankısını duyun. “Huzurunuzda olmaktan mutluyum. Sizi
seviyorum” deyin. Sesiniz
dalgalanıyor, duyuyorsunuz. Ortam sıcak. Sıcaklığı hissedin. Kalbinize dikkat
edin. Çok sakinsiniz. Elinizde mikrofon
var. Onu ağzınıza yakın tutuyorsunuz ve hissediyorsunuz. Kalbiniz sakin.
Mutlusunuz. Heyecanla konuşmaya
başlıyorsunuz. sizi alkışlıyorlar. Onları görüyorsunuz.
Protokol sıralarına bakın. Orada devlet başkanları ve milletvekilleri oturmuş,
sizi seyrediyorlar. Onlara hükmeder gibi
konuşuyorsunuz. Başınız dim dik. mutlusunuz, cesursunuz, gülümsüyorsunuz.” (Bu
bölümde size anlatılan görsel
canlandırma müzik eşliğinde seminer sunucunuz tarafından uygulanacaktır.)
2.kendinizi Bil Clinton ile tartışırken hayal edin.
3.Televizyonda bir açık oturumda konuştuğunuzu hayal edin. tüm ayrıntıları
yaşayın.
4.Meclis kürsüsünde milletvekillerine konuşuyorsunuz.
Davranış-Telkini
Sergilediğimiz tüm davranışlarımız zamanla kişiliğimizin bir parçası olurlar.
Otomatikleşirler. Eğer davranışlarımızı
değiştirirsek onlara bağladığımız duygularımızı da değiştirmiş olacağız.
Duygular ve davranışlar her zaman yan yana
gelirler. Korkmuş gibi davranırsanız korkarsınız; korkarsanız, korkmuş gibi
davranırsınız. Ya korkmamış gibi
davranırsanız ne olur? Korkuyor olsanız da süratle korkunuzun yok olduğunu
görürsünüz. Duygularınızı boş verin ve
korktuğunuz her şeyin üzerine korkmuyor gibi davranarak gidin. Şimdi korku
duygusunun yaptırmak istemediği bir
kısım davranışları zayıftan şiddetliye doğru arttırarak yapacağız. Yıktığımız
davranış kalıplarıyla aslında o kalıpları
oluşturan korkularımızı yıkacağız. Ancak bu çalışmaları bilhassa topluluk
ortamlarında yapmaya özen göstermeliyiz.
ALIŞTIRMA: KORKU-DAVRANIŞ-TELKİN
1. Önce ayağa kalkıp güzel konuşma seminerini tercih ettiğiniz için gurup olarak
kendinizi alkışlayınız. Ayağa
kalkarak isim, soyad ve görevinizi söyleyiniz. Her arkadaşınızı alkışlayınız.

2.Dörder kişilik guruplar oluşturarak ön sırada ayakta durunuz. (1 er dakika)
Semineri hangi yolla öğrendiniz, katılma
amacınız nedir? Herkes hocaya kısa bir soru sorar. (her konuşmada
alkışlar-bağırmalar- yüksek sesle bravo
bağırışları)
3.Tek tek yüksek bir zemin üzerine çıkınız. Aşağıdaki cümleleri bağırarak
söyleyiniz ve oturunuz.(alkışlar)
“Ben cesaretliyim. Kendime güveniyorum. Herkes gibi yetenekliyim.
Başaracağım. Bana inanın arkadaşlar.”

4.Gazete kağıdından sopa yapınız. Ayağa kalkınız, aşağıdaki cümleleri kuvvetle
söyleyerek sopayı tekrar tekrar
masaya vurunuz.
“İçimdeki engelleri yok ediyorum. Ben başarısızlık tanımıyorum. Çok güçlüyüm.”

5.İkişerli guruplar halinde aşağıdaki konuya sert dille (oturarak ve ayakta
olarak) tartışırlar:
“Işık topraktan daha önemlidir.” “Toprak ışıktan daha önemlidir”
“Bilgi sayesinde zeka artar.” “Zeka sayesinde bilgi artar.”
6.Önce herkes oturduğu yerde sesini yükselterek gülme ve bağırma çalışması
yapar. Ardından dörderli guruplar
halinde ve son olarak teker teker topluluk önüne çıkarak bu çalışmayı yapar.
Gülerken: Şuna bakın hahhahhaaa, hihhihhi, şuna bakın hohhohhoo, hehhehhee
Bağırırken: Defol yanımdan. Defol. Gözüm görmesin seni, defol...
7.Yürüyüş çalışmaları:
Omuzlar dik, ileriye bakarak sert ve düzgün adımla yürüyüş
Önce bir, sonra iki el havada, ardından eller havada çırpılarak ve guruba
bakarak yürüyüş.
Tüm vücudu hareket ettirerek, sağa sola sarkarak ve guruba bakarak yürüyüş
Eller arkada (dil çıkararak bunu yapmayı çok zor buluyorsanız
oluşturabileceğiniz en gülünç yüz ifadesiyle) guruba
bakarak yürüyüş
8.Şarkı Söyleme:
Gurup ortamında hem gurup halinde hem de bireysel olarak belli şarkılar,
mırıldanarak, yüksek sesle, oturarak,
gurup halinde ve tek tek ayağa kalkılarak söylenecek. (seminer sunucusu gerekli
parçaları, söz çözümleriyle birlikte
öğrencilere sunacaktır)
Hafıza Faktörü
Hafızamızı etkileyebilmek için üzerinde durabileceğimiz dört teme alan vardır.
Bu alanlara hakimiyet derecemiz
hafıza gücümüzü belirler. kitabımızın temel konusu “hafıza eğitimi” olmadığından
burada konu hakkında detaylı bilgi
verilmeyecektir. İşte önemli faktörler:
1.Biyolojik-Psikolojik Sağlamlık: Vücudumuzu genel yönetim biçimimizle
ilgilidir. Vücudumuzun bio-kimyasal denge
durumu hafızamızı ciddi şekilde etkiler. bu arada ruhumuzu yönetme biçimimiz de
ciddi şekilde hafızamızı etkiler.
Konuya ilişkin daha ayrıntılı bilgi için kitabınızın ikinci bölümünde yer alan
“Mutluluk Geliştirme Yaklaşımı” altında
yapılan açıklamaları okuyunuz.
2.Gevşeme Düzeyi: en büyük hafıza düşmanı gerginliktir. Gerginliğin ürettiği
stres düşünce akışını engeller,
yavaşlatır. Gerginlik arttıkça konsantrasyon azalır. Konsantrasyon azaldıkça da
hafıza tahrip olur. Seminerimizde
size öğretilen derin gevşeme egzersizlerini her gün bir defa (30 dakika)
uyguladığınız taktirde 20 gün içersinde fark
edilir bir değişim gözlemleyeceksiniz. (Bkz Ek: de yer alan açıklamalar)
Hafızayı güçlendirmenin en kolay yolunun
derin gevşeme olduğunu söyleyebiliriz.
3.İnanç Biçimi: hafızanızın kötü olduğuna inanıyor musunuz? Cevabınız “evet”se,
emin olun hafızanız kötüdür.
Çünkü süper bir hafıza temeline sahip olsanız da, eğer olmadığına inanmışsanız
sadık dostunuz olan alt şuur tüm
çabasını sarf ederek hafızanızı tıpkı inandığınız hale getirir. Deli olmak
istiyorsanız bunun çok kolay bir yolu vardır.
Her gün kendinize deli olduğunuzu söyleyiniz.
Hafızamızın kötü olduğuna ilişkin inancı nasıl geliştiririz? Gergin ve sıkıntılı
yaşadığımız günlerde beynimizin
düşünce akışı yavaşlar. O zamanlarda kötü hafıza dikkatimizi çeker. Gizliden
gizliye endişe etmeye ve hafızamızın
kötü olduğunu kendimize söylemeye başlarız. Sonra sevdiğimiz zarar verici
arkadaşlarımız bize bizi güçsüzleştiren
telkinler iletirler: “Nasıl unutursun, yaşlanıyorsun galiba. sen de mi unutkan
oldun? Sakın bunu da unutma ha!” Bu
sözleri duya duya büsbütün unutkanlığa şartlanırız. Bu tür sözler tekrar
edildiklerinde önce şüphe oluştururlar. Sonra
kanaata dönüşürler. ardından inanç olurlar. Sonunda iyice güçlenirler; iman
derecesinde güçlü olurlar. Onları söküp
atmak vücuttan damarları söküp atmak kadar zor oluverir.
Varsa -bilinçli veya bilinçsiz yerleşmiş olabilir- böyle bir inancı derhal
yıkmalısınız. Hafıza zayıflamasının nedenlerini
öğreniniz. Hafızanızın yerinde olduğunu ve gelişmeye devam ettiğini
düşünürseniz, süreci tersine dönüştürürsünüz.
Önce eski inancınızdan şüphelenirsiniz. Ardından bu şüphe kanaata dönüşür. güçlü
bir hafızaya sahip olduğunuza
inandınız mı emin olun beyniniz bu inancınızı doğrulamak için tüm gücüyle
çalışacaktır.
4.Hafıza Teknikleri
Bu güne kadar hafıza üzerinde pek çok bilimsel araştırma yapılmış; özellikle
Batı’lı araştırmacılar orijinal hafıza
teknikleri geliştirmişlerdir. Esasen bu hafıza teknikleri insanlık tarihi kadar
eskidir. zira tarihte süper hafızalı insanlar
yaşamıştır. Ama herkesin kolaylıkla kullanabileceği sisteme yeni kavuştuğumuzu
söyleyebiliriz. Bu teknikler üzerinde
yeterince çalışarak sizler de birer hafıza ustası olursunuz.
Dünyaca tanınmış hafıza öğreticilerinden birinin Dominic O’brain, diğerinin Tony
Buzan olduğunu biliyoruz.
Türkiye’den kendisi de mükemmel bir hafızaya sahip olan Melik Safi Duyar bilinen
hafıza tekniklerini Türkiye halkının
hizmetine sunarak çok değerli bir hizmete imzasını atmıştır. Bu isimler dışında
inanılmaz hafızalarıyla şaşırtıcı
gösteriler yapan pek çok isim bulunmakla birlikte, bu üç ismin imzasıyla
yayınlanan eserler hafıza teknikleri
konusunda yeterince bilgilenmemizi sağlayacaktır.
Bir gerçeğin altı çizilmelidir. derin gevşemeyi bilmeyen kişi için diğer iki
faktörün büyük etkinliği kalmaz. Derin
gevşemeyi başardığınızda ise beyninizin doğal çalışma biçimi normal hayatta
hafıza tekniklerine fazla bir ihtiyaç
bırakmaz.
Bu kitapta hafıza üzerinde ayrıntılı bilgi vermiyoruz. Ancak konuya ilişkin
kitapların bazılarını kitabınızın Ek ‘inde
bulabilirsiniz. Konuşma sırasında karılaşacağınız hatırlama sorununu çözmek için
konunuzu çalışın ve gerginliği yok
edin. Hafızanızın sizi yalnız ve yardımsız bırakmayacağını göreceksiniz. Burada
size sadece bir kaç alıştırma
verilecektir.
ALIŞTIRMA: KORKU-HAFIZA
1. Derin Gevşeme ve Telkin
Kitabınızın Ek’ de anlatılan derin gevşemeyi yaptıktan sonra aşağıdaki
telkinleri, telkin bölümünde tekrar ediniz.
--Her gün hafızam gelişiyor.
--Her gün daha iyi hatırlıyorum.
2.Duyusal Canlandırma Yapınız
Duyularınızı kullanarak zihninizde canlandırma yapınız. Duyusal canlandırma
yeteneğinizi bol alıştırmalarla
geliştirdikçe bilgilerin daha güçlü olarak hafızanızda yerleşmeye başladığını
göreceksiniz. Aşağıda örnekleri verilen
bu tür egzersizler iç görü yeteneğinizi artıracaktır. Söz söylemeye kalkmadan
önce yapacağınız çalışmada ise böyle
bir canlandırma ile hafızanızdaki bilgileri iyice pekiştirmiş olacaksınız.
Görsel Canlandırma
Kaybettiği yavrusunu arayan bir annenin görüntüsü, Güneş doğarken ve batarken
oluşturduğu görüntünün renk
özellikleri, akan suda yansıyan ışığın görüntüsü, bir fırtına görüntüsü, lisede
iken sizin görüntünüz, çiçeklerin
görüntüleri, böcekler, arabalar....
İşitsel Canlandırma
Gök gürültüsü, hayvanların sesleri, rüzgar, sinek vızıltısı, uçak sesi, öfkeyle
bağırma, ağlama, gülme sesleri ...
Dokunsal Canlandırma
Tokat attığınızda eliniz ne duyar, ateşte yansa parmağınız ne hisseder, demiri
sıksanız, elinizi kesseniz, yumuşak
yatağa uzansanız, çocuğu öpseniz... ne duyarsınız.
2.Eski Bilgilerinizi Tarayınız
İlk okul, ortaokul, lise döneminde okulda öğretmenleriniz kimlerdi, hangi
dersleri aldınız, okulunuzun nasıl bir çevresi
vardı, hangi önemli hatıralarınız var? Oturun ve kendinize bunları hatırlama
talimatı vererek bekleyin.


vgokhan
vgokhan
SUPER MODERATÖR
SUPER MODERATÖR

Kadın
Mesaj Sayısı : 7173
Nerden : aquaticforum
Reputation : 94
Points : 7895
Kayıt tarihi : 23/01/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ETKİLİ İLETİŞİM Empty Geri: ETKİLİ İLETİŞİM

Mesaj tarafından vgokhan Paz Ara. 20, 2009 4:49 pm

DUYGULARI ETKİLEMELİSİNİZ

Duyguları Etkileme Yaklaşımı
İnsanları ikna eden en önemli etken fikirler değil duygulardır. Gerçek ikna
düşüncelerle birlikte duyguları etkileyen
iknadır. Bu bölümde duyguları ikna yönünde etkilemek için yapılması gerekenleri
göreceksiniz.
İletişimde akli olan insanlara konuştuğunuz gibi kalbi olan insanlara da
konuşmaktasınız. İnsanlar söylenenleri
sadece akıllarıyla değil aynı zamanda kalpleriyle de değerlendirirler. Öyle ki
özellikle gençler için çoğu zaman
akıldan ziyade kalp hükmeder. Kalpleri olumsuz etkileyen mesajlar verdiğinizde
ne kadar akla uygun, inkar
edilemeyecek sözler söylerseniz söyleyin hiç bir etki meydana getiremezsiniz.
Eğer dinleyenlerin duygularını olumlu
yönde etkilemeyi başarabilirseniz fikir yönünden ne kadar zayıf olursanız olun
parlak bir iletişim kurabildiğinizi
görürsünüz. Etkili konuşma yeteneği olmayan binlerce insan aslında sırf
duyguları olumlu şekilde kullanmayı
başardıkları için iletişimlerinin zirvesine çıkmışlar ve çok büyük işlerde diğer
insanları yönlendirebilmişlerdir.
Duyguları sözlerimizle etkileyebildiğimiz kadar tutumlarımızla da
etkileyebiliriz. çoğu zaman duyguları etkileyen
faktörler sözler değil temel tutumlardır. Eğer dinleyicilerde duygusal bir tepki
ve red oluşturursanız bu sözlerinizin de
reddedilmesine yol açar. Eğer duygusal bir kabul ve iyi niyet oluşturabilirseniz
bu zayıf olan düşüncelerinizi de
güzlendirir. Yaratıcının koyduğu kanun budur.
Benlik Direncinin Etkisi
Tüm insanlar birer “ego” yani “ben” taşırlar. Her insanın kendi beni sahip
olduğu en aziz varlıktır. İnsanlar “benlerine”
yönelebilecek en küçük tehdide şiddetle direnirler. Bu direniş düşünsel değil
duygusaldır. Eğer amacınız insanları
kazanmak ve düşüncelerinizi onlara aktarmak ise asla “benlerini” rencide
etmemelisiniz. Aksi taktirde akıllarını
düşüncelerinize kapatırsınız. Artık etkili söz söylemenizin hiçbir anlamı ve
önemi kalmaz. Aşağıda benlik direncini
etkileyen bazı faktörler üzerinde durulmuş ve bunların nasıl kullanılacağı
anlatılmıştır.
Eleştirmeyin
Karşınızdaki kişinin hatasını açığa çıkarır eleştirirseniz “ego^su yaralanır.
Böylelikle o kişinin sizden nefret etmesine
ve ya sizi dinlemekten vazgeçmesine veya kendi fikrini destekleyecek deliller
aramasına yol açarsınız. Bu
çerçevede;
Bir kusuru asla şahsileştirmeyin: “Sen böyle bir hata yaptın... Yanlış
düşünüyorsun....” demeyin. Gerekliyse bunun
yerine “Biz şöyle şöyle hatalar yapabiliriz.... İnsanların bu tür hatalar
yapmaları mümkündür. Sahip olduğum bilgilere
dayanarak düşündüğüm zaman şu şekilde davranmanın hatalı olduğu sonucuna
varıyorum” Denebilir.
Her zaman açık kapı bırakın: Muhatabınızın hatasını kabullenmesi, bir mazerete
imkan tanımanız halinde daha
kolay olabilir. Herkes hatasına mazeret bulmak ister. “İnsanların haberi olmadan
onlar adına böyle kötülükleri
yapanlar var... Bazen insanların böyle davranmasına yol açan çok ciddi nedenler
olduğunu kabul ediyorum”
denebilir.
Hatalarınızı Kabul Edin
İnsanlar kendi eksiklerini görmeye isteksizdirler. siz kendi eksiklerinizi
görürseniz onlarda kendileri hakkında bu
isteği oluşturursunuz. Hatalarınız reddederseniz muhataplarınızda
kendilerininkileri reddederler. Dahası sizin
reddiniz egonuzu koruduğunuz anlamına gelir. Egonuzu korumak ve yüceltmek gibi
bir endişeniz varsa dinleyiciler
de o egoyu ayakları altına almak isterler. Bunun için kendi egolarını yüceltmeye
çalışırlar. Bu durumda mesajınız
netliğini kaybeder. Elbette dinleyiciler size üstünlük atfederlerse sizden çok
fazla etkilenirler. Ama insanlar gururlu

insanlara üstünlük atfetmezler. Kendinizi küçültmeyeceksiniz. Ama “ne yazık ki
cahil olduğum zaman o hatayı
işledim. Şimdi bir daha aynı yanlışı yapmamak için çırpınıyorum... elbette ben
de sizin gibi bir insanım ve biz
yanılabiliriz, ama tüm gücümüzle doğruları araştırmalıyız....” denebilir.
Tartışmadan Kaçının
İnsanlarla “evet-hayır” kilitlenmesine girdiğinizde tartışmaya başlarsınız. İşin
içine duygu girer ve herkes şerefini
kurtarmak için doğruluğunu ispat için çırpınır. Tam bu anda ya tartışmayı
sürdürmeyerek konuşmayı kesin ya da
uygulanabilirse çözüm tutumunu kullanın. Çünkü eğer amaç karşıdaki insanı
kazanmaksa tartışma kesinlikle her iki
taraf için de mağlubiyetle sonuçlanır. Eğer amaç tartışılan kişinin çok kötü
olması nedeniyle onun dinleyiciler
nezdinde küçük düşürülmesi ve böylece tecrit edilmesi ise karşı tarafın mantıklı
cevaplar bulamamasıyla sonuçlanan
tartışmalar tercih edilebilir.
Tartışmayı terk etme yolunu tercih ediyorsanız “Şimdi işin içine duygularımız
karıştı. Artık samimi olarak doğruları
araştırmıyoruz. Ben her zaman doğruları samimi olarak paylaşmanın yolunu arıyor
ve yanlışımı içtenlikle görmek
istiyorum. Bu tartışmada siz veya ben susmak zorunda kalabilirim ama ikimiz de
mağlup oluruz. Bu konuşmaya
tartışmamak şartıyla daha sonra devam edebilirim. Nasıl yorumlanırsa yorumlansın
şimdi bırakmak zorundayım.”
denebilir. Çözüm tutumunu kullanacaksanız Şu örneğe bakınız: “Sizi anlamaya
çalışıyorum. Benden farklı
düşünüyorsunuz. Mutlaka ciddi delilleriniz var. Tam olarak anlayabilmem için
tekrar kendinizi daha açık ifade eder
misiniz? elbette düşünceleriniz çok önemli. Böyle düşünebilmek için çok şey
bilmek gerekiyor. eminim bende sizinle
aynı bilgileri ve tecrübeleri yaşasam bizinle aynı sonuçlara ulaşabilirim. Ama
akıl aynı akıldır. Ben bu konuda şunları
biliyorum. Şunlar deneyler... Bunlar otoritelerin sözleri... Bunlar da benim
tecrübelerim... Bu bildiklerim beni bu
sonuca götürüyor. Sizin benden daha iyi bir mantığa sahip olduğunuzdan şüphem
yok. Ama doğruları bulabilmek
için mantıklı olmanın yanı sıra samimiyete de ihtiyacımız var. Sizin
söylediklerinizle benim söylediklerimi birlikte
düşünelim. ”
Hayır Demeyin-Dedirtmeyin
Yanlış bir fikir, değerlendirme veya bilgi ileri sunularak size bir teklif
yapıldığında asla doğrudan “hayır” cevabını
vermeyin. Eğer kişi başkalarının düşüncesini size aktarıyorsa “hayır”
diyebilirsiniz. Ama eğer başkalarından alıntılasa
da kendisinin de kuvvetle benimsediği bir yaklaşım ise hemen hayır demeyin.
Bunun yerine “Sizi anlamaya
çalışıyorum, çok önemli bir soru soruyorsunuz, ilginç bir değerlendirme
yapıyorsunuz” şeklindeki yaklaşımlardan biri
kullanılabilir.
Siz soru sorarken, görüş bildirirken bir teklif götürürken özellikle başlangıçta
cevabının “evet” olduğunu bildiklerinizi
kullanmaya özen gösterin. Bunun için insanların neye evet diyebileceğini önceden
öğrenebilmek için dikkatli olun.
Seri olarak alacağınız “evet”lerin ardından, yeni bir teklife evet cevabı alma
ihtimaliniz kuvvetlidir. Örneğin “Hepiniz
güzel konuşmayı ister misiniz?” sorusunun cevabı evet olduğu halde aynı konuda
“herhangi biriniz kötü konuşmacı
olmak ister mi?” sorusunun cevabı mutlaka hayırdır.
Büyüklenmeyin ve Küçümsemeyin.
Büyüklenme veya küçümseme kişiler arasındaki “ego” dengesini olumsuz etkiler ve
ego direnci oluşur. dengenin her
zaman korunması arada duygusal duvarların oluşmasını engeller. Ancak burada bir
incelik vardır. Dinleyici
açısından konuşmacının yüceltilmesi fikirlerin lehinedir. Büyüklenme ve
küçümseme dinleyici açısından konuşmacıyı
küçültür; tevazu ve dinleyiciye verilen önem ve yapılan samimi övgü de
konuşmacıyı yüceltir. Büyüklenme ve
küçümseme temelde duygusaldır, bunlar duygusal olarak yaşanır ve dinleyici
tarafından mutlaka algılanır. Ancak bu
psikoloji kolaylıkla konuşmalara da yansıyabilir. “ Ben şimdiye kadar hiç hata
yapmadım, bu güne kadar bir çok
başarıya imza attım, bu insanlara çok büyük faydam dokunmuştur(büyüklenme), bir
sanatçı olarak bir çok kişinin
nasıl da gülünç şekilde sanatçılık oynadığını görüyorum, şu geri zekalı insanlar
arasında yaşamaya
çalışıyorum(küçümseme)” gibi ifadeler doğru da olsalar konuşmacıyı tüketirler.

Görünüşün Etkisi
İnsanlar sizi ilk gördükleri izlenimleri her zaman sizinle birlikte hatırlarlar.
İlk verdiğiniz izlenim tüm hayatınız boyunca
sizi tanımlamaya devam eder. Görünüşünüz insanların en az % 80’i için sizin ne
kadar dinlenilmeye değer veya
güvenilir olduğunuzun göstergesidir. Çoğumuz fikirlerin mantıklılığına ve
delillendirilme derecesine dikkat etmeyiz.
Ama fikrin kaynağına yüklediğimiz kutsallık bizi çok fazla etkiler. bu
kutsallığı belirleyen en önemli faktörden biri ilk
gördüğümüzde edindiğimiz izlenimdir. Bu çerçevede görünüş hakkında yapılması
gerekenler aşağıda sıralanmıştır.
Enerjik Görününüz.

Yorgun insanlar yavaş, tutuk ve donuk konuşurlar. Heyecan eksikliği nedeniyle
inandırıcılıkları zayıftır. Görünüşleri
sanki inanmadıklarını söylediklerini düşündürmektedir. Tokluk ve uykusuzluk
canlılığı ve konuşma seriliğini olumsuz
etkiler. Enerjik insanlar tüm organlarına hakim imiş gibi görünürler. Fazla tok,
uykusuz veya ihtiyaçtan fazla uyumuş
iken konuşmaktan kaçınmalısınız. İhtiyacınız varsa hafifçe glikoz içeren tatlı
sıvılar veya süt alabilirsiniz.
Temiz Giyininiz.
İnsanın dış görünüşü iç görünüşünün aynası olarak algılanır. İç görünüşün en
önemli yansıması yüz hatları ve
vücudun genel duruşu olsa da izleyici ilk anda en az bunlar kadar kişinin
giyimine ve temizliğine dikkat eder. Düzgün
tıraş, bembeyaz parlayan dişler temizliğin ve asilliğin ilk işaretlerindendir.
Buna paralel olarak düzgün ütülenmiş yani
görünümlü takım elbise, boyalı sağlam ayakkabı, sıra dışı olmayan renkler önemli
giyinme faktörüdür. Kesilmiş
tırnaklar, aşırı makyajı olmayan bir yüz uzağa yayılmayan ama kucaklaşma veya
öpüşme esnasında
hissedilebilecek hafif ve güzel bir koku, vücut hatlarını göstermeyen vasat bir
örtünme tarzı.... Bunlar ciddiyetin ve
etkililiğin en önemli faktörleridir. eğer ilk göründüğünüzde ciddiyet ve
saygınlık imajınızın yok olmasına izin
verecekseniz şunları yapabilirsiniz:
Dişlerinizi fırçalamayın. Yemek kırıntıları 50 cm’den belli olsun.
Tırnaklarınızı iyice uzatın, bıyıklarınızı iyice uzatın,
saçlarınızı ve sakalınızı dağınız bırakın. Çamurlu veya yırtık elbiseler giyinin
veya elbiseleriniz vücudunuzun hatlarını
iyice göstersin. Aşırı makyaj yaparak görünümünüzün doğallığını maskeleyin,
uzaklara yayılan bir koku kullanın,
üstelik bu konu keskin olsun....
Görünümünüzü Kontrol Edin.
Özellikle gurup karşısında iseniz takip edenlerce nasıl bir görüntünün
neresindesiniz? Kendinize bakın. Öfke,
heyecan, titreme gibi bir izlenim veriyor musunuz? Ne kadar sakin
“gülümseyebiliyorsunuz”? Gülümserken
dişlerinizin gözükmesi gerekmez. Sakince vücudunuzu gevşetiyorsunuz.
Düz bir ortamda konuşuyorsanız ez azından omuzlarınıza kadar görünebilmek için
biraz yükseğe çıkmaya çalışın.
kürsü önünde iseniz arkasına gizlenmeyin. Kürsü omuzlarınıza kadar çıkıyorsa
kürsüyü kaldırın. Konuştuğunuz
noktanın hemen çevresinde hareketli insanlar, nesneler olmamalıdır.
Oturuyorsanız yığılır gibi değil diri diri oturun.
Çok hızlı hareket etmeyin, ellerinizle aşırı oynamayın, kontrol edemiyorsanız
ellerinizi arkaya bağlayın, tek elinizi
cebinize koyun veya elinizde bir kalem tutun veya en iyisi her ikisini aşağıya
salın ve istedikleri gibi davransınlar.
Jestleriniz Tabii Olsun
Söz söylerken jest çok önemlidir ama tabiiliği bozulduğunda jest her şeyi
mahveder. Jestlerin anlamını çok iyi
öğrenin ve iyice yerleştirinceye kadar kullanın. Ancak konuşma yaparken
jestlerin anlamını düşünerek onları
kullandığınızda yapmacıklıktan kurtulamazsınız. Jestlerinizi yapınızın tercihine
bırakın ve bir hareketi asla sürekli
tekrarlamayın.
Benliği Coşturmanın Etkisi
Kalplerin ikna edilmesi yolunda kullanılacak bir diğer yöntem de muhatap
kitlenin “ben” duygularını harekete
geçirmek ve yükseltmektir. Önceki bölümde benlik direncinin kırmanın önemi
üzerinde durduk. Muhatabınızın beni
asla sizden aşağıda tutulmamalıdır. Şimdiki yolla onların benlerini yükseltme
yolunu kullanıyorsunuz. Aşağılanmaya
direnen veya karşı çıkan benler yüceltenlere de sahip çıkar. Bu çerçevede
üzerinde duracağımız yöntemler
aşağıdadır.
İltifat Ediniz:
Tüm insanlar samimi iltifattan hoşlanırlar. İltifat gururu okşama veya kompliman
şeklinde kendini gösterebilir. Sizi
dinleyenlerin değer verdiklerini bildiğiniz bir özelliklerini takdir ettiğinizi
onlara söyleyiniz. Eğer bu özellik onların bile
farkında olmadığı bir özellikse çok etkileyici olacaktır.
Örneğin bir Amerikalı bizimle konuşuyor: “Biz Amerikalılar bilgiye ve zekaya çok
önem veririz. Ülkemize gelen büyük
zekalar arasında Türklerin önde gelmesi hep dikkatimizi çekmiştir. Şimdi büyük
zekaları yetiştiren böyle bir
topluluğun karşısında konuşmanın heyecanını yaşıyorum.”
Üstünlük Atfediniz:

Dileyicilerinizi dürüst, namuslu ve üstün insanlar olarak tanımlayınız. Öyle
olmasalar bile insanları bu üstün vasıflara
sahip göstermeniz veya en azından bu üstün vasıfları seven ve bunlara değer
veren insanlar olduklarını ifade
etmeniz etkileyici olacaktır.
Örneğin Alkolizme düşmüş bir topluluğa konuşuyorsunuz:” Şimdi karşımda her şeye
rağmen insanlık onurlarını
korumaya adanmış bir topluluk görüyorum. Gözleriniz bana diyor ki ‘biz temiz
insanlarız, dürüstlüğü ve onurlu
yaşamayı gönülden yaşamayı arzuluyoruz.’ Sizi tebrik ederim. İnanıyorum ki bir
gün hepiniz çok gurur duyulacak
başarılara ulaşacaksınız.”
İyimserlik Yayınız.
Konuşmanızda bir sorunu veya çirkinliği dile getiriyor olabilirsiniz. Ancak kötü
durumları tasvir ettikten sonra bir
çaresizlik, ümitsizlik ve karanlık havası oluşturmanız tehlikelidir. Bu durumda
dinleyicinin heyecanını kırar, onu
üzersiniz ve bu yolla kendi imajınızı zedeleyerek kötü olaylarla birlikte
hatırlanır hale gelirsiniz. Kötü durumlara vurgu
yapılacaksa bu durumlar ayrıntılı tasvir edilmemeli, çabucak geçildikten sonra
bunların düzeltilebilmesinin mümkün
olduğunun ayrıntılı anlatılması gerekir. Böylece oluşturulan iyimser hava ile
konuşmacı-dinleyci duygusal
yakınlaşması sağlanır.
Örneğin toplumsal yozlaşmaya vurgu yapıyorsunuz: “Toplumumuzda büyüyen bir çöküş
var. Geçim sınırının altında
bir fakirlik ve büyüyen ahlaksızlık türleri...Biz tüm bunları aşabiliriz. Bizim
ecdadımız her türlü zorluğa 600 yıl göğüs
gerdiler. Bizler dünyanın en temiz, en çalışkan en ahlaklı insanlarının
torunlarıyız. Her geçen gün üzerimize düşen
görevin daha net bilinicine varıyoruz ve böyle gayretli insanların sayısı
arttıkça yeniden Dünyanın en temiz insanları
olduğumuzu tüm Dünyaya göstereceğiz.”
Sevgi Yayınız:
Dinleyici kitleyi sevmeye büyük önem vermelisiniz. Onlar son derece değerli ve
sevilmeye layık varlıklardır. Bu
olumlu duygunuz onların da eninde sonunda sizi sevmelerine yol açar. Sizin
duygularınız onların duygularını
etkileyen en önemli faktördür. Nefret duygusu vererek insanların fikirlerinizi
sevmelerini bekleyemezsiniz. Sevginiz
kendinizi “güler yüz” ile yansıtacaktır. Gerçek bir güler yüz o yüze bakan
herkesi güler hale getirir. güler yüz iç
gerginliği azaltıp her şeye rağmen huzur ürettiği için güler yüzlü konuşmacı
dinleyicinin içinde sevinç üretmesine
katkıda bulunur. İnsanlar kendilerine zevk veren her şeyi severler.
Emin Olunuz:
Sizin söylediklerinize ilişkin kesinlik inancınız en önemli duygusal ikna
nedenidir. İnsanlar çoğu zaman
söylediklerinizi anlamazlar veya sizden farklı yüzlerce düşünce varken yaşayıp
görmedikleri tezinizden emin
olamazlar. Herkes dinlediğinin doğru olmasını arzuladığında konuşmacının
gerçekten de kendisini ikna etmesini
sağlar. Konuşmacının çabaları işe yaramayabilir ama konuşmacının kendisinden
emin olması, hiç bir şüphe
duymaması aynen algılanır. Hiç şüphe duymadan fikirlerini savunan insan hatalı
da olsa çok kalabalık toplulukları
kendine inandırabilir. Şu halde tüm gücümüzle savunduğumuz bir fikir varsa ona
ilişkin inancımızı kuvvetlendirmemiz
gerekir. İnancın kuvvetlenmesi ise ancak ısrarlı ve detaylı araştırma ve tahkike
dayanır.
İnanmanın Etkisi
İnancınız Net-Kesin Olsun Şüpheli olduğunuz bir konuyu savunurken şüphe yayarsınız. Siz inandığınızdan
emin misiniz? Yani neye
inandığınızı biliyor musunuz? İnsan birbiriyle çelişen inançlarla kimseyi ikna
edemez. Örneğin yeni bir dil öğretim
tekniğini duydunuz ve çok etkili bir teknik olduğunu defalarca duydunuz. Sonra
birileri size bu tekniğin hiç de
sanıldığı gibi etkili olmadığını söyledi. inancınız sarsıldı mı? Küçük bir şüphe
oluştu mu? Oluştu ise inancınız kesin
ve net değildir.
İnancınız Güçlü Olsun
İnandığınız konu hakkında şüpheniz yoktur ama kolay şüpheye düşebilecek
konumdasınızdır. Bu durumda inancınız
zayıftır. İnancınızın en güçlü olduğu noktada aksini görseniz bile inancınızdan
vazgeçemezsiniz. Çünkü inancı o
kadar çok tekrar ettiniz ve o kadar onu destekleyen tecrübe aldınız ki o inanç
tüm hücrelerinize işledi.
İnancınızın Hedefi Belli Olsun

İnandıktan sonra bu inancınızı kime anlatmak istiyorsunuz. Bu hedef kitleyi
inancınızla birlikte sürekli düşünmelisiniz.
Onlara vermek istediğiniz mesaj sevgi sayesinde tüm problemlerin hallolabileceği
inancı mı? O zaman onları tüm
kalbinizle sevin, sanki ayni sevginin hepsini kuşattığını ve aralarındaki tüm
problemleri hallettiklerini duyun. ama
bunu yaparken hangi kitleye hitap ettiğinizin mutlaka farkında olmalısınız.
ÖZET
Olumsuz Duyguların Önünü Kesin:
1. Konuştuğunuz insanları asla eleştirmeyin. kendinizi bile
eleştirmemelisiniz.
2. Eğer varsa hatalarınızı savunarak örtbas etmiyorsunuz. Hatayı hemen
kabul etme fazileti sayesinde hem
hatanızı yok edersiniz hem de zannedilenin aksine daha yüksek bir onura
kavuşturulursunuz.
3. Tartışmalarda kaybeden de kazandığını sanan da kaybeder. Eğer bir
insanı kazanmak istiyorsanız onunla
asla tartışmayın.
4.Katılmadığınız bir fikre doğrudan”hayır” demiyorsunuz. bunun yerine
fikre saygı duyup bildiğiniz farklı
hususları açıklıyorsunuz. Karşınızdaki insanlara “hayır” diyeceklerinden emin
olduğunuz konuları doğrudan
söylemeyin.
5.Siz çok büyüksünüz. Ama herkes büyük. Ve siz dahil herkes büyük olmak
istiyor. Şu halde kendinizi
başkalarının önünde büyülterek veya başkalarını önünüzde küçülterek dengeyi
bozmayın. Aksi halde her iki
durumda da gerçekte siz küçülürsünüz.
Etkileyici Görünüş Oluşturun:
1.Enerjik bir insan gibi canla ve heyecanlı durun. bakışlarınız canlı
olsun.
2.Her zaman yeni ve en kaliteli elbiseleri giyinemezsiniz. Ama
giyindiklerinizin temiz olmasına, vücudunuzun mutlaka
temiz bulunmasına dikkat etmelisiniz. Saç, sakal, tırnak, diş ve ayakkabı
temizliğini bu çerçevede düşünebilirsiniz.
3. Uçuk hareketlerden kaçının. genel görünümünüz ve duruşunuz ağırbaşlı
bir kişilik imajı çizsin. Tükürük
savururcasına bağırmak, küçük dili gösterecek kadar gülmek gibi durumlar
iletişimciyi küçük düşürtür.
4.Yapmacık jest ve mimiklerden kaçınılmalıdır. bunları öğrenebiliriz ama
iletişim esnasında tabii olarak çalışmalarına
izin verilmelidir.
Sizi İzleyen Duyguları Coşturun:
1.Doğru ve samimi iltifatları her fırsatta kullanın.
2.Dinleyenlerin üstün olduğu yönleri keşfetmelerini sağlayın.
3.Sürekli iyimser ve çözüme dönük yaklaşımların sergileyin.
4.Her sözünüz kalbinizden sevgiyle çıksın. Dinleyenleri severek onlara
konuşuyorsanız onlarda sizi severek
dinleyeceklerdir.
5.Ne kadar kendinizden eminseniz dinleyenler o kadar sizden emin
olacaklardır.
İman Derecesinde İnanç Geliştirin:
1. İnancınızın net ve kesin olmasını sağlayın. Yani neye inandığınızı tam
olarak bilin.
2.İnancınızdan doğan bir fikri anlatırken kimleri hedef seçtiğinizden
duygusal olarak emin olun.
vgokhan
vgokhan
SUPER MODERATÖR
SUPER MODERATÖR

Kadın
Mesaj Sayısı : 7173
Nerden : aquaticforum
Reputation : 94
Points : 7895
Kayıt tarihi : 23/01/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ETKİLİ İLETİŞİM Empty Geri: ETKİLİ İLETİŞİM

Mesaj tarafından vgokhan Paz Ara. 20, 2009 4:50 pm

DÜŞÜNCE AKIŞINI ETKİLEMELİSİNİZ
Düşünce Akışını Etkileme Tekniği
Düşünceleri İnşa Edin
Konuşmada başvurulacak bir kısım tutumlar düşüncelerin daha güçlü hale gelmesine
yol açar. Dinleyici fikrin
doğruluğunu sorgularken kendi zihninde var olan diğer düşüncelerle
karşılaştırır. Fikrinizin galip gelmesi için
dinleyenin düşünce kaynaklarından “daha güçlü” ve “daha çok sayıda kaynağa”
dayanması gerekir. Bir diğer deyişle
insanlar düşünceleri değerlendirirken, bu düşünceler hakkında;
- Otoritelere dayanmakta mı dırlar ?
- Ne kadar sayıda otoriteye dayanmaktadır?
- Bu otoriteler ne ölçüde güvenilirdirler?
-Söyleyen kişi bir otorite imajı vermekte midir?
- Ne kadar sayıda ek fikirler aynı noktaya işaret etmektedir?
- Fikirler ne kadar mantıklıdır?
- Bunlar dinleyenin İnançlarıyla ne ölçüde uyuşmaktadır?
gibi sorulan sorular ve bu sorulardan alınacak cevaplara göre kararlarını
verirler. Dinleyiciyi aklen etkileyebilmek,
onun aklına girmek ve ona kullanacağı yeni malzemeler vermekle mümkündür. Bu
bölümde aklı en hızlı etkilemeye
destek olacak faktörler üzerinde duracağız.
Fikirlerinizi Mal edin :
Önemli olan bir fikri sizin üretmiş olmanız mı, yoksa onun daha çok kişi
tarafından sahiplenilmesi mi ? eğer ikincisiyle
doğrudan yargıları vermekten- özellikle konuşma başlarında- çekinin. Bunun
yerine sizi belli bir fikre götüren
nedenleri sıralayın ve dinleyenlerin aynı fikre gelmesini beklemek üzere onları
serbest bırakın. Şu iki örneğe
bakalım;
a) “Kobra yılanları çok tehlikeli ve zehirlidir. İnsanlara çok büyük zarar
verebilirler. Bu yüzden kobra yılanından
kaçmalıyız.” b) “Kobra yılanlarının dişlerindeki zehir 100 kişiyi öldürmeye
yeter. Bu yılanların ağızları o kadar
büyüyebiliyor ki bir kuzuyu bile yutabilirler. Bu yüzden kobra yılanından
kaçmalıyız.”
Bu iki ifade biçiminin ikincisinin daha etkili olduğunu görüyorsunuz. Burada
altı çizili son cümleleri siz söylemeseniz
bile dinleyici o düşünceyi üretecektir. Bir başka örnek;
a) “Değerli dinleyenler! bildiğiniz atom korkunç bir kuvvete sahiptir. Eğer bu
kuvveti açığa çıkarabilsek bu güç büyük
işler yapabilir. Dolayısıyla atom gücünü kullanırken çok dikkatli olmalıyız.”

b) “Değerli dinleyenler Atom’un ne kadar büyük bir kuvvet taşıdığını düşündünüz
mü ? Kalemle bir kağıda ‘atom’
kelimesini yazın. Eğer o yazının mürekkebini oluşturan atomları
parçalayabilseydik ortaya büyük bir enerji çıkardı.
Bu enerjiyle 10 tonluk bir kamyonu 1 km. havaya fırlatabilirdik. Dolayısıyla
atom gücünü kullanırken çok dikkatli
olmalıyız.
Ana Fikirden Sapmayın ;
Konuşmaya kalktığınızda tüm mesajlarınızın birleştiği tek bir mesaj olmalıdır.
Ana fikir olan bu tek mesaj tüm
mesajlarla desteklenmelidir. Örneğin dinleyicilerinize güzel konuşma yeteneğinin
faydalarını anlatıyorsunuz. Bu
yeteneğin neler kazandıracağını sıralayacaksınız.
- toplum huzurunda kendine güven ve rahatlık
- sevilir bir ses tonuyla konuşma

- siyasi ilişkilerde yükselme vs. nedenler sıraladınız.
Eğer bunların arasına “Sözleriyle Dünya savaşlarına yol açabilecek kadar etkili
olabilmeyi” ekliyorsanız, ilgili fakat
ana fikre destek vermeyen bir söz söylersiniz. Eğer “güzel konuşma ile gurur ve
büyüklenme” arasında ilişki
kuruyorsanız kendinizi içten sabote edersiniz, kendinizle çelişirsiniz. Çünkü
güzel konuşmanın zayıf karakterli
insanları büyüklenmeye ve başkalarını küçük görmeye sevk etmesi mümkündür ama
sizin ana fikriniz bu olumsuz
yönü içermiyor. Eğer Amerika’da koyunların beslenme biçimleriyle şarkı sözleri
arasındaki ilişkiden söz ediyorsanız
bu defa söylediğinizin ana fikrinizle hiç ilgisi yoktur. Kısaca, her yeni
paragrafınız veya ifade kümeniz yeni, fakat
öncekine destek olan ifadelerden oluşmalıdır.
Destekleriniz mantıklı olsun ;
Ana fikrinizi desteklerken sürekli mantık kullanmak durumundasınız. Mantık
özellikle “sebep-sonuç” ilişkisinin
doğruluk derecesini arar. Doğruluk derecesi karşılıklı konuşmadığınız dinleyici
kitlesine % 100 bilimsel verilerle
anlatılamayacaktır. Dolaysıyla dinleyicinin bildiği veriler kullanılarak
benzetmeler yapılmak zorundadır. Dinleyicinin
bilmediği kavramlarla yürütülecek çok doğru bir mantık aslında mantıksızlık gibi
işleyebilir. Bu çerçevede aşağıdaki
örnekler üzerinde duralım. Bu örneklerde dinleyicilerin yabancı oldukları
bilgiler ve bunların dayandığı mantıklar
bildiklerinden hareketle anlatılmaya çalışılmaktadır:
a) “Zaman büyüyebilir. Aynı zaman içinde bazı insanların daha fazla iş yapması
mümkündür. Hatta ruhsal
yetenekleri gelişen insanlar bir günde örneğin 10 gün yaşayabilirler.
Rüyalarınızı düşünün. Aslında 10 saniye süren
bir rüyayı anlatmaya kalktığınızda 10 saniyede yaşadığınızın bir yıllık olay
olduğunu görürsünüz.
b) “Biliyor musunuz insanlar güçlerini çok küçümsüyorlar. Aslında bazen bir
insanın tek bir el hareketiyle tüm dünya
değişebilir. Bir teraziyi düşünün ki iki kefesinde eşit ağırlıkta birer dağ
vardır. Bir kefeye dokunursunuz ve tüm denge
değişir, bu kadar basit. İnsan asla kendisine verilen gücü küçümsememeli.
c) “Bir hedefe ulaşmak mı istiyorsunuz. Odaklaşın dikkatinizi keskinleştirin. O
zaman hedefinize giderken her engeli
deler geçersiniz. Düşünün tahtayı keserken gücünüz ne kadar çok olursa olsun
keserinizin ağzının keskinliği çok
önemlidir. Jilet gibi kesen bir keserle parçalar geçersiniz. Ağzı düz bir
keserle ise tüm gücünüzle vursanız bile
parçalar kopmayabilir.
Otoritelere dayanın
Fikirlerinizi otoritelerle destekleyebilmelisiniz. İnsanların çoğu - günümüzde-
bilim adamlarına inanmaktadır. Bu
arada din adamları, kültür ve edebiyat önderleri ve bazen de siyasi liderler
toplumca otorite olarak kabul ediliyorlar.
Bu arada sosyal alanda çok fazla görülen şöhret sahibi herkes hayranları gözünde
birer önemli otoritedir. Otoriteler,
şahıslar dışında kitaplar veya çeşitli önemli tüzel kişilikler; kurum veya
kuruluşlar olabilir. Örneğin bir Müslüman için
Kur’an en büyük otoritedir. Konuşmalarınızda bu otoritelerin sizinle aynı olan
fikirleri size güç verecektir. Ancak
muhatap kitlelinize bakarken hangi otoriteye dayanacağınızı iyi seçmelisiniz.
Zira sizin otorite olduğunu sandığınız
kişi, varlık veya kurum karşınızdaki dinleyicinin nefretini kazanmış bir varlık
da olabilir. Aşağıdaki örneklere bakalım;
a) “Başarının sırrının zekadan değil çok çalışmaktan geçtiğini artık görmeliyiz.
200’ün üzerinde buluşa imza atan
elektriğin buluşçusu Edison başarının % 1’nin zekadan % 99’nun da çalışmaktan
kaynaklandığını söylüyor.”
b) “Güneş doğduktan sonra uyumaya devam etmek ne büyük zarar. Bilim Teknik
Dergisinde okumuştum. Sabah
uyandıktan sonra uyumaya devam etmek zeka gerilemesine yol açıyormuş. Daha da
önemlisi, gündüzün başında ve
sonunda uyunacak uykunun aklın azalmasına yol açtığını 14 asır önce
Peygamberimizin de söylediğini biliyor
muydunuz ?
Örneklere başvurun ;
Örnekler ileri sürülen fikirlerin somut yansımalarıdır. her alt fikir bir veya
daha fazla örneğe dayandırılabilir ve ileri
sürülebilecek örnek, fikrin somut yansımalarından herhangi biri olabilir. Örnek
bir önceki temel veya yardımcı fikrin
kapsamında olmak zorundadır. Örneklendirmekten amaç fikrin delillendirilmesi ve
somutlaştırılmasıdır. Şu örneklere
bakın;
a) “O insan hep güzel sözler söyler. (Örneğin)Bir defasında tüm topluluğa
çalışmasının önemini anlatıyordu.
(Örneğin)Onu bir keresinde heyecanla çocukları teşvik ederken gördüm vs.
b) “Bazı kuşların verdikleri sesler insanlara müzik gibi gelir. Örneğin bülbülün
bahçedeki ötüşü, kekliğin vadilerdeki
bağırışı harika bir senfoniyi andırır.”

Anlaşılır Anlatım Kullanın;
Amacınız anlaşılmak olduğuna göre edebi sanatlardan uzak durun (Bunun
istisnaları vardır.) Mecaz bazen çok
çarpıcıdır ama en büyük tehlikesi herkes tarafından farklı algılanabilmesidir.
Dili kullanma biçimimizin anlaşılırlık
derecemizi etkileyen çeşitli faktörleri vardır. Bu faktörleri aşağıda
sıralıyoruz:
- Bilinen kelimeleri kullanın; bir doktorun tıp terminolojisiyle
gerçekleştirdiği anlatımını ancak doktorlar anlayabilir.
Hukuk dergisinde hukuk terminolojisi kullanılarak yapılan anlatım genel halka
hitap etmez. Konuştuğunuz kişilerin
bildiklerini tahmin ettiğiniz kelime veya ibareleri kullanmanız çok önemlidir.

- Tam ilgili kelimeyi kullanın; kelimelerin kapsamları farklıdır. Her kültür ve
birey aynı kelimelere farlı anlamlar
verebilir. Örneğin: “Bizim gelip gittiğimiz, seviştiğimiz bir insandı “
derseniz, altı çizili kelimeniz nasıl anlaşılır.
“Sevişmek”, karşılıklı birbirini sevmek, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik,
muhabbet anlamına geldiği gibi başka
anlamlara da gelebilir. Burada önemli olan bazen sözlük anlamı da değil
dinleyicinin verdiği anlamdır.
Düşünceleri Canlandırın
Aktardığınız fikirlerin dinleyicilerin zihinlerine yerleşmesi son derece
önemlidir. İnsan beyni yeni bilgileri somut
olgulara çeviremezse, yani canlandıramazsa kavrayamaz. Her zihin aldığı mesajı
sürekli canlandırır, resme, sese,
kokuya, tada, dokunsal bilgiye çevirir ve kavrar. Konuşmacı bu konularda
dinleyiciye yardımcı olduğunda çok etkili
olacak, verdiği mesaj bir çırpıda zihinlerde yerleşecektir.
Biz dış dünyayı algı organlarımız vasıtasıyla algılıyoruz. Beş duyu organımızdan
aldığımız her mesaj hafızamızda
var olan benzerleriyle karşılaştırılması sonucunda benzerlik bulunduğunda
kavrama gerçekleşmiş olur. Bu süreç
yoğun bir zihin aktivitesi gerektirir. Dolaysıyla dinleyici bu yoğunluğun altına
girmek istemeyebilir veya istese de
sonuca çabucak ulaşamayabilir. Şu halde biz fikirleri ve bilgileri ne kadar
somutlaştırabilir ve canlı hale getirebilirsek
o kadar kapsamlı anlaşılır hale gelebileceğiz. Amerika Birleşik Devletlerinde
Richard Bandler tarafından geliştirilen
Sinir Dili Programlama Tekniği bu duyuların özellikle üçü üzerinde
odaklaşmaktadır. Düşünce ve kavrama
sürecimizde en fazla kullanılan bu üç duyu görme, işitme ve dokunma duyularıdır.
Ancak biz bunların yanı sıra koku
ve tat duyusuna da değineceğiz.
Görsel Canlandırma Yapınız:
Görsel canlandırma bilgiyi resme hatta filme çevirebilme ve bu resim veya filmi
tanımlayabilme yeteneğidir. Bu
tanımlama yapılırken resmin büyüklüğü, içindekilerin renkleri, resmin hareket
yönü gibi unsurlara değinilebilir. Görsel
canlandırmaya ilişkin teorik anlatımı kısa tutarak konuyu örnekler yoluyla
anlamayı tercih edelim ve aşağıdaki
örneklere bakalım:
a) “İnsan vücudunda binlerce kilometre uzunluğunda bir damar şebekesi
vardır.”--(daha görsel yapalım) “İnsan
vücudundaki damar ağları örümcek ağlarından çok daha karmaşıktır.”--(daha görsel
yapalım) “Vücudumuz o kadar
çok damarlarla kuşatılmıştır ki bu damarları uç uca getirip ip yapsaydık
Dünyanın etrafını üç defa sarabilirdi.”
b)”Atomun çekirdeği merkezinde bulunur. Bu çekirdeğin etrafında elektronlar
süratle dönerler. Aradaki mesafe ve
boşluk ise 10-15’tir.” (daha görsel yapalım) “Atomların merkezinde bulunan
çekirdek ile çevresinde dolaşan
elektronlar neye benzer biliyor musunuz? Dünya ve diğer gezegenleri bir atomun
elektronları olarak düşünse idik
Güneş bu atomun çekirdeği olurdu. Bu atomun elektronları ile çekirdeği arasında
mesafe ise Güneş ile en uzak
gezegen olan Plüton arasındaki mesafe olurdu.”
Görsel canlandırmada renkleri ve boyutları da kullanabiliriz.
Renk-- “Çocuğun yüzü kararmıştı”-- “Çocuğun yüzü kazan karı gibi simsiyah
olmuştu.”
Renk--İnanılmaz derecede güzel gülüyordu”-- “Tüm çiçeklere baksam, bembeyaz,
sapsarı, kıpkırmızı çiçeklere...
Onun gülüşündekine benzer bir güzelliği göremezdim.”
Boyut-- “Elleri çok büyüktü.”-- “Elleri bir fil kulağı gibi büyüktü.”
Boyut-- “Adamın boyu çok uzundu.”-- “Adam o kadar uzun boyluydu ki insanlara
bakarken sanki karıncalara
bakardı.”
İşitsel Canlandırma Yapınız:

İşitsel canlandırmada ses unsuru kullanılır. Sesin şiddeti, geliş yönü, yapısı
gibi unsurlar sesin canlandırılmasına
yardımcı olan faktörlerdir. Bu arada sesleri bilinen seslerle
ilişkilendirebildiğimiz ölçüde onları kavrayabilmekteyiz.
İnsanlar, kalın, ince, titrek, düz, dalgalı, şiddetli, zayıf,kesintili,
fısıltılı ses türlerini bilirler. Bu arada uzaktan, yakından
gelen, kulağının arkasından, burnunun ucundan gelen, yansıyan şeklinde de
sınıflandırmalar yapılabilir. Ayrıca
sesler daha önce duyulmuş bilinen seslerle ilişkilendirildiğinde gök gürültüsü,
aslan kükremesi, bomba patlaması gibi
somutlaştırmalar da oluşturulabilir. Aşağıdaki örneklere bakalım:
a) “Adamın sesi çok yavaş çıkıyordu--Adam sinek vızıltısı gibi konuşuyordu.”
b) “Öyle bağırdı ki hepimiz irkildik--Aslan gibi kükreyince hepimiz irkildik”

c) “Öyle gürültü yapıyorlardı ki uyuyamadım--sanki kulağımın arkasında davul
çalıyorlardı. Uyuyamadım.”
Dokunsal Canlandırma Yapınız:
Dokunsal canlandırmada dinleyicinin dokunma duyusuna hitap edilir. Bildiğimiz
dokunma duyuları arasında, kesici,
delici, batıcı, yakıcı, ısıtıcı, soğutucu, dondurucu, titreşimli, yapışkan,
emici, sert yumuşak, ağır, hafif, okşayıcı,
üfleyici gibi özellikler yer alabilir. Bu dokunsallık algılarına dayalı olarak
insanların zihinlerinde yerleşik somut duyular
vardır. Aşağıdaki örneklerde dokunsallık kullanımlarının kavrayışımızı nasıl
desteklediğine dikkat edelim:
a) “Elleri çok yumuşaktı.-- Elleri pamuk gibi yumuşaktı.”
b) “Burnum az kalsın soğuktan donacaktı.---Burnum soğuktan donup buz gibi
dağılacak sandım.”
c) “Adam işkence altında inliyordu.--Adam öylesine işkence çekiyordu ki sanki
etleri bıçakla lime lime doğranıyordu.”
Kokusal Canlandırma Yapınız:
Bu alanı nadiren kullanmayı tavsiye ediyoruz. zira insanların kokuları
değerlendirme biçimleri çok farklı olabilmekte,
birisinin sevdiği bir koku diğerini tiksindirebilmektedir. Yine de ortak olarak
paylaşılan belli başlı koku imajları vardır,
örneğin herkes çürük yumurtadan tiksinir. Kokular genellikle çiçeklere
dayanılır, gül, leylak, menekşe, zambak gibi
kokular bilinir. Bunlar keskin ve hafif olarak sınıflandırılabilirler. Bu arada
çeşitli kokuların yoğrulmasıyla üretilen
parfümleri ancak kullanıcıları veya onları sık sık koklamak durumunda olanlar
tanıyabilirler. Yine küf, bozulmuş et,
yemek, çürümüş bir beden gibi unsurlar çoğunlukla aynı veya benzer şekilde
tanınırlar. Kokuyu kullanırken
dinleyicilerin sizinle ortak düşündüğünden emin olmalısınız. Aşağıdaki örneklere
bakalım:
a) “Dişlerini temizlemeyen insan ağzında çürüyen yemek kırıntılarından nasıl
tiksinmez!”
b)Çok sigara içen insanı öpmek sigara küllüğünü yalamaktan beterdir.”
c)O çocuğun saçlarını koklarken tüm gülleri, zambakları hatta menekşeleri koklar
gibi oluyorum.”
Tatsal canlandırma Yapınız:
tat alma duyusu açısından insanların ortak yönleri azdır ama ortak yönleri
çoğunlukla keskindir. Bu duyu az
kullanılma imkanına sahiptir ama doğru kullanıldığında çok etkileyici olabilir.
İnsanlar acı, tatlı, eksi, tuzlu, mayhoş,
yakıcı gibi tatları bilir ve bunları az ve çok olmak üzere sınıflayabilir.
Ayrıca bu tat türlerini çeşitli yiyeceklerle
ilişkilendirebiliriz: Bal, biber, limon, tuz, erik... Bunların dışında tat
duyusunu psikolojik olarak etkileyen faktörler
vardır ki bunlar bizim etkili iletimimizde asıl kullanabileceğimiz faktörlerdir.
İnek etinin tadı ile köpek etinin tadı
arasında fazla bir fark olmadığı halde yemeye kalksanız dehşetli bir fark
görürdünüz. Hayvanların yediği yonca ile
semiz otu arasında fazla bir tat farkı olmadığı halde yonca yemeğe kalksanız
tiksinirsiniz.
Bu konuda en çarpıcı ve tek örneği Kur’an-ı Kerim’den verelim. Kur’an “gıybet”
etmenin ne kadar kötü bir davranış
olduğunu anlatırken tat alma duyumuzu kullanır. Ayette gıybet edenlere ondan
nefret ettirmek için şöyle denir:
“Ölmüş olan kardeşinizin etini yemeyi nasıl seversiniz?”
Takip Dikkatini Koruyun
Dinleyicilerinizin sunduğunuz düşünceleri kavramaları için öncelikle sizi
dinleyebilmelerini sağlamalısınız.
Araştırmalar 150 kelime/dakika hızla söz söyleyen bir konuşmacının sözlerinin
yaklaşık yarısının dinleyiciler
tarafından “dinlenmediğini” göstermektedir. Bu durum dinleyicinin dikkatinin
konuşma boyunca uyanık tutulmasının

çok önemli olduğunu göstermektedir. Çünkü ancak dikkat korunursa söylenen
sözlerin fikir değeri ve anlamı dinleyici
kitle tarafından algılanabilecektir. Dikkatin korunmasının temel yolu
monotonluğun-tekdüzeliğin kırılmasından geçer.
Aşağıda kullanabileceğimiz örnek taktikler verilecektir.
Eylem Sorusu Sorun
Dinleyicileri beli bir davranışa hemen orada devam ettiğinizde ortama aktif
olarak katılmalarını sağlarsınız. Bu
durumda herkes herkesin aktif katıldığı bir ortamda ne söylediğinize özellikle
dikkat etmek zorunda kalırlar.
Örneğin topluluğunuza hitaben: “Acaba aramızda kaç kişi başarılı bir geleceği
hayal ediyor? Bu saygıdeğer
insanların ellerini görebilir miyim?... Aramızda kimler 30 yaşın
üzerindedir?.... Bugün ne konuşacağımı kaç kişi
merak ediyor?....” Bu tür sorulara herkes el kaldırarak cevap vermeyebilir ama
herkes dikkat kesilerek cevap verir.
Bir Nesne Gösterin
Dinleyicilere elinizde tuttuğunuz bir nesneyi gösterebilirsiniz. Salona dikkat
etmelerini veya kendilerini incelemelerini
isteyebilirsiniz. Bakışları ve dikkatleri sizin istediğiniz noktaya
yönelecektir.
Örneğin konuşma esnasında “Şu elimdeki saati görüyor musunuz?... Bu saat her bir
saniyesi önemli olan
zamanımızı sayıyor?... Şu elimdeki kağıtlara bakın! Bunlarda size anlatacağım
“başarının sırrı” yazıyor... Sevgiden
ve gönül birliğinden söz ediyorduk. Şurada bir araya gelen muhteşem topluluğa
bakın!”
Sorular Sorun
Konuşma esnasında soracağınız sorular dalgınlıkları yok eder. Sorular iki tip
olabilir: Bir yandan cevabını zaten
hemen ardından vereceğiniz konuyu soru halinde ifade edebilir ve
dinleyicilerinize yöneltebilirsiniz. Diğeri ise aşırı
ısrar etmemek şartıyla dinleyicilerden “bilgi” gerektiren herhangi bir sorunun
cevabını isteyebilirsiniz.
Örneğin Türkiye’de erozyon tehlikesi hakkında bilgi vereceksiniz “Değerli
dostlar” Türkiye’nin her yıl ne kadar
toprağını kaybettiğini biliyor musunuz? Her yıl erozyon nedeniyle Kıbrıs kadar
toprağımız denize akıyor? Kıbrıs için
az mı şehit vermiştik?... Dünya nüfusu hızla artıyor. Dünyanın en kalabalık
ülkesi hangisi biliyor musunuz
arkadaşlar?...”
Dinleyicilerinizi takip edin:
Dinleyicileri dikkatle izleyin. Konuşurken doğrudan dinleyicilere bakın,
gözlerinizin üzerlerinde dolaşmasına izin
verin. Topluluk üzerinde en küçük bir hareketi veya donukluğu fark edeceksiniz.
Dinleyenlerle ilgili dolduğunuz ve
onları takip ettiğiniz ölçüde onlar da sizinle ilgilidirler ve sizi takip
ederler. Onlara donuk bakarsanız size öyle
bakarlar. somurtursanız somurturlar, gökyüzüne bakarsanız gökyüzüne bakarlar.
Onların sizi takip etmelerini
istediğiniz kadar onları takip ediniz.
Anlattığınız Konuya İlgili Olun:
Konunuzu çok önemseyin. O sözü söylemek çok önemlidir. Önem canlılığınızı ve
dikkatini arttırır. Çok değerli bir
bilgi veriyorsunuz. Siz verdiğiniz bilgiyi ne kadar önemsiyorsanız o kadar
önemseme etkisi yayarsınız. Konuya
ilgisizseniz yüz hatlarınız donuktur. Duygularınız parlak yansımaz. ilgili olan
yüzde hatlar belirgin değişimlere uğrar.
Bunun bir diğer anlamı da heyecandır. Konunuza heyecanla ilgi duyduğunuzu
göstermelisiniz.
Ses Monotonluğunu Kırın
Konuşma bir müziktir: Hep aynı notaya dokunursanız bir süre sonra bıktırırsınız.
Notalar ve notaların zamanları
sürekli değişmeli ve bu değişim kişiye özel bir besteye dönüşmelidir. Sesin
kullanımındaki monotonluğu yok etmekte
kullabileceğiniz teknikler aşağıda belirtilecektir.
Vurguyu Yayınız:
Özellikle fark edilmesini istediğiniz kelimeleri yavaşlayarak, hece hece
vurgulayarak veya vurguyu yayarak
seslendiriniz. Örneğin: “Eminim, Tekrar ediyorum. ba--şa--ra--bi--li--riz!...
Zaaalim! Bu adam zaalim!... Oluuur hem de
öyle olur ki!..!”
Duraklar Oluşturunuz:

Çok önemli bir kelimeyi söylemeden önce ve sonra 3-7 saniye arasında ( süre
duruma göre değişebilir) kısa duraklar
oluşturun. Sözden önce sözü sabırsızlıkla beklercesine bilinçli ve kontrollü
susmanız dikkatlerin gelecek kelimeyi
beklemek üzere toparlanmasına, sözden sonra durmanız da söylediğinizin
zihinlerde tekrarlanmasına yol açar.
Dinleyiciye bu suretle “şu mesaj çok önemli” demiş olursunuz. Örneğin:
“Düşünmemekte ısrar ediyoruz....(dur)....
Ölüm var..(dur).. Öyleyse neden bu kısa hayat sermayesini tembelce ve faydasız
işlerle yok ediyoruz... Başarının
sırrını merak ediyor musunuz?.....(dur)... alın teri... (dur) Sadece çalışan
insanlar başarıyor ve daha çok çalışan daha
çok başarıyor.
Ses Tonunuzu Değiştiriniz:
Ses tonu yükselme alçalma arasında değişeme uğratılmalıdır. Duyulabilir olmak
şartıyla fısıltıya kadar inilebilir. Ton
yükseltildiğinde ise bağırma izlenimi oluşturulmamalıdır. Sürekli yüksek veya
sürekli alçak ton hem monotondur, hem
de rahatsız eder. Ancak ton değişimi her defasında dikkatleri üzerine çeker.
Örneğin: “(normal) Bu kadar üstün
insanlarız. Bunu biliyoruz. (alçalıyor) Ama şu halimize bakınız. Ya şu yardıma
muhtaç insanlar. Ya şu sokaklara
mahkum bıraktığımız insanlar.(yüksek) İşte bizi utandırması gereken bu. Kendi
varlığımıza ve onurumuza sahip
çıkmayışımız...”
Cümle Yapısını Değiştiriniz:
Aynı zaman kipinde, benzer yapıda veya eşit uzunlukta cümleler monotondur, can
sıkıcıdır ve dikkati dağıtırlar. Çok
iyi bir konuşmacı düz-devrik cümleleri uygun bir sırada çok iyi kullanır. Zaman
kipleri arasında sıçramaları, dili
geçmiş zamandan mişli geçmiş zamana, şimdiki veya gelecek zamana sıçrayarak çok
iyi gerçekleştirir. Yine devamlı
uzun cümleleri veya çok kısa cümleleri art arda sıralamaz. Bunun yerine orta
uzunlukta ve kısa cümleleri birbirleriyle
yoğurarak kullanır. Şu örneklere bakalım: “Hedefe ulaşmak istiyor musunuz?
Zirveye çıkmak, mükemmel olmak...
Yüzlerce insan başarmıştır. Siz de başarabilirsiniz. Kendinize gelin sadece.
Hedefinizi kalbinize yazın. Emin olun ki
her şeye hedefinizden bakmaya devam ettiğiniz sürece başarı merdivenine
tırmanmaya devam eden siz olacaksınız.
Konuşma Hızınızı Değiştiriniz:
Sabit hız da bir monotonluk nedenidir. Ancak çok yavaş ve çok hızlı konuşmalar
stres oluştururlar, takip edilemezler.
Zaman zaman normal konuşma hızınızın altına inmeniz ve üstüne çıkmanız
monotonluğu kırar. Ortalama konuşma
hızı dakikada 150 kelime civarındadır. Konuşma esnasında hızınızı 120-170
kelime/dakika arasında değişime
uğratabilirsiniz.
ÖZET
1.Düşüncelerin alt yapılarını ve nedenlerini anlatın. Amacınız izleyenlerin aynı
düşünce sonucuna ulaşmalarını
sağlamak olsun. Örnek olaylarA ve bilgilere dayalı olarak yardımcı fikirleri
sayın ve ana fikre dinleyenlerin ulaşmasını
sağlayın.
2.Anafikri kendi fikriniz gibi savunmak yerine onları dinleyicilerinizin kendi
buldukları fikirlere dönüştürmeye çalışın.
3.Her zaman bir ana fikriniz olmalıdır. Her cümlenizin bu ana fikirle ilişkisini
mutlaka kurmalısınız. Eğer ilişkiyi
koparırsanız dinleyici de ana fikirden kopacaktır.
4.Destek fikirlerinizin mantıklı olmasına, sebep- sonuç ilişkileri açısından
kabul edilebilir olmasına dikkat etmelisiniz.
5.Otoritelere dayanmayı ihmal etmemelisiniz. Otoritelerin kaynak olarak açıkça
belli edilmesi inandırıcılığı
arttıracaktır.
5.Örneklendirme çok önemli. Zihinlerde duyusal olarak görüntülenebilmesi için
mutlaka örneklere başvurun.
6.Anlatımınız dinleyenlerin kültür ve bilgi düzeyine uygun olmalıdır. Bilinmeyen
terimlerle anlatım yapmayacaksınız.
7.Görsel işitsel veya dokunsal canlandırma yaparak düşüncelerinizin daha iyi
anlaşılmasını sağlayın.
8.Dikkatli takip edilmeyi sağlayın. Dinleyicilerin dikkatlerini uyanık tutun.
Bunun için: Eylem sorusu sorun, bir nesne
gösterin, sorular sorun, dinleyicileri izleyin, konunuza ilgili olun, konuşma
monotonluğunu kırın, vurguyu yayın,
duraklar oluşturun, ses tonunuzu değiştirin, cümle yapısını değiştirin, konuşma
hızınızı değiştirin.


vgokhan
vgokhan
SUPER MODERATÖR
SUPER MODERATÖR

Kadın
Mesaj Sayısı : 7173
Nerden : aquaticforum
Reputation : 94
Points : 7895
Kayıt tarihi : 23/01/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ETKİLİ İLETİŞİM Empty Geri: ETKİLİ İLETİŞİM

Mesaj tarafından vgokhan Paz Ara. 20, 2009 4:51 pm

JEST VE MİMİKLERİNİZ ETKİLİ OLMALI

Duygu- Jest-Mimik Uyumu Yaklaşımı
İletişimde uyum veya benzeşim son derece önemlidir. Tüm iletim araçlarının aynı
mesajı vermesi gerekir. Yani dilin
söylediği ile kalbin söylediği; ellerin söylediği ile gözlerin ve omuzların
söylediği birbirinin aynı olmalıdır. Bu aynılık
uyum kelimesiyle ifade ediliyor.
Uyumu iki temel bölümde ele alıyoruz. Öncelikle söz duygularla uyumlu olmalıdır.
Kalp dil ile aynı şeyi söylemelidir.
Nefret ettiğiniz kişiye “seni seviyorum.” derseniz kalbinizin söylediği zıt
mesaj dilinizle söylediğinizi gölgeleyecektir.
İkinci olarak söz tutumla, diğer bir deyişle jest ve mimiklerle uyumlu
olmalıdır. Jest ile uyuma bakalım: Bir insana “git
buradan” dediğinizde ellerinizle çağırma işareti yapıyorsanız iki çatışan mesaj
algılanan mesajı karıştırır. “Kocaman
bir balondu” dediğinizde baş ve işaret parmağınızla küçük bir nesneyi tutar gibi
yaparsanız uyumsuzluk
oluşturursunuz. Mimik ile uyuma gelince: Mimik yüz hatlarımızla ilgili bir
disiplindir. “Çok heyecan verici bir
yolculuktu” diyorsunuz ama kaşlarınızı indiriyorsunuz. Uyumsuzluk var. Yüz
hatlarınızı gererek “böyle bir güzellik
görmedim” dediğinizde uyumsuzluk oluşturursunuz. Dolaysıyla tüm bu alanlarda
nasıl bir uyum oluşturacağımızı
bilmemiz ve uygulama yaparak alışkanlığa dönüştürmemiz gerekir.
Unutmayalım: Mesajın etkili iletiminde sözün kendisi nispeten az bir alan işgal
eder. Sözü söyleyenin ne
söylediğinden çok “nasıl davrandığı ve nasıl hissettiği” algılanır. Söz
kulaklardan algılanır, sözün anlamına uygun
davranış ise gözlerle algılanır. Konuşmacının duygularını ifade eden dış
görünüşe yansıyan ayrıntılar hiç bir zaman
kaçırılmaz.
Bir söz konuşmacının kalbinden-iç benliğinden çıkarsa dinleyicinin de kalbinden
algılanır. Kendi mesajına ilgisiz olan
konuşmacıyı dinleyici daha ilgisiz dinler. Tek duyguda yoğunlaşan konuşmacının
monotonluğu sıkıcı olur. Hep
ağlayan, hep gülen, hep öfkeli olan konuşmacıya uzun süre tahammül edilemez.
Hiç bir duyguda yoğunlaşamayan konuşmacının mesajı sönüktür, tekdüzedir, ruhtan
mahrumdur. Stres ve çeşitli
hastalıklar duygu çeşitliliğini yok edebilir. Konuşmacı sağlığını koruyarak her
duyguyu yaşayabilmelidir.
Aşağıdaki alıştırmalar iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde soyut olarak
belli başlı duygular tanımlanarak
geliştirilecektir. Eğer söz söylerken kalbimizden ne hissettiğimiz çok önemliyse
gerçekten hissetmek zorundayız.
Eğer biz sözümüze uygun duyguları derin olarak hissedersek onların dinleyenlerce
hissetmelerine de imkan tanırız.
İkinci bölümde ise söz ve anlama uygun hareketlerin(jest-mimik) geliştirilmesi
üzerinde çalışılacaktır. Çünkü
duygular aynı zamanda tutumlar olarak dışarıya yansır. Sevinen insanı ses
tonundan anlayabileceğiniz gibi gözlerini,
kaşlarının, ellerinin duruşundan, hatta teninin aldığı renkten bile
anlayabilirsiniz. Şu halde hangi jest veya mimiğin ne
anlama geldiğinin bilinmesi ve bunlar üzerinde uzmanlaşılması gerekir.
Duygu Uyumu
Duygular herhangi bir algı organı vasıtasıyla değil doğrudan kalpte yaşanırlar.
Duygularımızı sadece kalbimizde
veya ruhumuzda yaşarız. Ancak her duyguya paralel olarak vücudumuzda çeşitli
hormonlar salgılanır. Örneğin
sevgide oxcytocin, sıkıntıda kortizol hormonu salgılanır. Duygular hormonların
salgılanabilmesi ve algılanabilmesi
ölçüsünde yaşanabilirler. Vücudun bio-kimyasal dengesi bozulduğunda, vücut
çöplüklerle dolduğunda duygu algısı
körelir. Bio-kimyasal yapımız bozuk olmadığı halde duygularımızı net olarak
yaşayamıyorsak o taktirde duygusal
Keskinliğimiz yoktur. Çünkü kişilerin derin olarak yaşamadıkları duygular
gelişmezler.
Vücudun bio-kimyasal yapısının düzene girmesi için yapılabilecek en uygun
çalışma spordur. Spor bozuk dengenin
düzene girmesini sağlar, uygun yemek sistemi ve stresten kaçış dengeyi bozucu
oluşumları engeller. Bio-kimyasal
yapının düzene girmesi sizlerin azim ve disiplininize kalmıştır. Aşağıdaki
çalışmalar duyguların güçlendirilmesi
amacını taşımaktadır:
Aşağıda çeşitli duygular ve bunlara paralel düşünceler verilmiştir. Bu çerçevede

1- Bu düşüncelerin oluşturduğu duyguyu içinizde büyütün. Duyguyu büyütmek için
verilen veya sizin üreteceğiniz
düşünceleri hızlanarak tekrar edin, iç sesleri yükseltin,
2-Duyguyu kalbinizden gözlerinize taşıyın. Gözlerinizde hissedin.
3.Duyguyu zirveye çıkardığınız noktada gözlerinizden fırlatın. Önce ayna
karşısında çalışıyorsunuz. Duygunun
hedefi kesin olarak belli olmalıdır. Kendi gözlerinizden kendi ruhunuzun
derinliğine fırlatıyorsunuz.
4.Bu işlemi somut nesnelere soyut kavramlara ve belli ettiğiniz insan
topluluklarına yönelerek yapın. Amacınız tiyatro
sanatçısı olmak değilse korku, kıskançlık, endişe, üzüntü, alay, gurur,
ümitsizlik gibi olumsuz olan ve vücudunuzda
zararlı salgılar oluşturarak gücünüzü tüketen duygular üzerinde çok
çalışmamalısınız.
ALIŞTIRMA: DUYGU
1. Duygularımızı etkin olarak kullanabilmemiz için önce onları güçlendirmemiz
gerekmektedir. Duygularımız zayıfsa
onları etkin kullanamayız. Bazen biraz öfkeye ve hüzne ihtiyacımız vardır. Ama
ısrarla çalışarak güçlendirmemiz
gereken duygularımız “sevgi, şefkat, heyecan, özgüven ve gıpta” gibi olumlu
duygulardır. Bu duygular aşağıda birer
örnekle canlandırılacaktır. Zira bu duygular hem bizi hem de söz söylediğimiz
kitleyi en çarpıcı şekilde etkileyen
duygulardır. Önce metinleri okuyun ve ardından her duyguda tek tek odaklanarak
benzer kelimeleri kendinize
söyleyin.
Şefkat:
Yöneltilen nesne ve ortam: Savaş sırasında Saraybosna’da bir eve sığındınız.
Ailesinin Sırplar tarafından
öldürüldüğünden habersiz şaşkın iki yaşında bir çocuk görüyorsunuz. Çocuk
karların üzerinde sokakta dolaşarak
annesini arıyor.
İç Konuşmalarınız: “Yavrucuk, zavallıcık, Ne kadar güzel başın var. Gözlerin,
burnun küçücük. Daha da
yürüyemiyor. Bana ne kadar tatlı bakıyor. Aman Allah’ım ayakları da çıplak.
Anneciğin yok. Yavrucuğum üşüyorsun
sen, titriyorsun. Gözlerinden yaşlar akmış, ne kadar da çok ağlamışsın. Seni çok
seviyorum.
Sevgi:
Yöneltilen nesne veya ortam:Karşınızda konuşmanızı dinleyen insanlara hitap
ediyorsunuz.
İç Konuşmalarınız: Bu insanlar kahraman, beni çok sevdikleri için buradalar.
Hepsi iyi niyetli, benden bir şeyler
öğrenmek istiyorlar. Beni sevgiyle alkışlıyorlar. Onlar dostlarım. Hasta olsam
beni ziyarete koşarlar. Ardımdan
konuştuklarında beni hep överler. Onları seviyorum.
Heyecan:
Yöneltilen nesne veya ortam: Üniversite sınavında birinci oldunuz ve TV’de canlı
yayına çıkmak üzeresiniz.
İç Konuşmalarınız: Birinci oldum. Çok heyecanlıyım. 65 milyonun karşısına çıkmak
üzereyim. Evet biraz sonra beni
görecekler. Başardım. Bu benim sırım, şimdi bunu bana soracaklar. Çok
heyecanlıyım. Sıra geldi. Kameralar
üzerimde. Kalbim ağzıma gelecek. Aman şu ışıklar...
Özgüven:
Yöneltilen nesne veya ortam: Avrupa atletizm şampiyonasındasınız. 100 metre koşu
yarışmasını kazanacağınızdan
eminsiniz.
İç Konuşmalarınız: Yıllardır koşuyorum. Şimdiye kadar bu yarışı hep kazandım.
Bütün gücümle ayaktayım. Bu
sefer rekor kıracağım. rakiplerim zayıf. Bunları çok kolay geçerim. İşte işaret
verildi. Yerimden fırladım. Koşuyorum.
En öndeyim. Herkes arkada. Başarıyorum.
Gıpta:
Yöneltilen nesne veya ortam: Çok güçlü bir konuşmacı olan ve binlerce insanın
kendisini dinlediği Anthony
Robbins’in seminerindesiniz.
İç Konuşmalarınız: Robbins orada, kürsüde. Heyecanla konuşuyor. Hepimiz
kulaklarımızı açtık onu dinliyoruz.
Devamlı alkışlıyorlar. Bravo sesleri.. Bu adam milyarlar kazanıyormuş. Burada
gelen herkeste bilet parası olarak 100
milyon vermiş. Hayret. Şu adama bak. Ben de yapabilirim. Aslında onun gibi
olabilirim. Sanki onun gibi ben
konuşuyorum orada. Ben de yapabilirim.

Öfke:

Yöneltilen nesne veya ortam: Katil üvey anne çocuğunu öldürdü.
İç konuşmalarınız: Katil anne... İki yaşındaki üvey kızını kıskandığı için büyük
işkenceler yaptı. Sırtında sigara
söndürdü. Ellerini kızgın demire sürerek yaktı. Çocuk çığlıklar atıyor. Anne
çocuğu tekmeliyor. Anne cadı gibi çirkin.
Çocuğun başına demir bir sopayla vurdu. Çocuğun başından kanlar akıyor. Çocuk
yere düştü, sesi kesildi,
çırpınıyor.
Hüzün:
Yöneltilen nesne veya ortam:Babası trafik kazasında ölen çocuğun annesiyle
yaşadığı fakir hayat.
İç Konuşmalarınız: Genç bir adamdı. Fakirdi belki ama temizdi. Yeni
evlenmişlerdi. Bir anne ve küçük çocuğu.
Fedakar annenin sabrı ve çocuğuna duyduğu sevgi. Fakat bir kış daha geldi.
Isınacak odunları yok. Komşuları
kendilerine yardım etmiyorlar. Evlerinde bir sessizlik var. Soğuktan titreyen
çocuk ve aç ve hüzünlü anne ve utanmaz
siz. Bu güne değin yardım elini uzatmayan siz.
2. Aşağıda çeşitli duyguların cümlelerde kullanılması yeteneğinin geliştirilmesi
amaçlanmıştır. Sözlerin inandırıcılığı
için sözün duygu anlamıyla söze yapılan duygusal vurgu paralel olmalıdır. Söz
ile duygu uyumsuz olduğunda
dinleyici “yapmacıklık” izlenimi edinir ve inandırıcılık kaybolur. Duygular
yöneltildiği kişiye veya ortama göre ifade
değişikliğine uğrayabilirler. Dolaysıyla istenen duyguyu kime ve hangi ortamda
yönelttiğinize de dikkat etmelisiniz.
Örneğin “Sizi seviyorum” cümlesi anneye, babaya, çocuklara veya nişanlıya farklı
söylenir. Aşağadaki çalışmaları sık
sık tekrar ederek yeteneğinizi geliştirin.
Şüpheli : Eh! Belki hava güzelleşir.
Şakacı: Evet, hava güzel ama ördekler için.
Münakaşa: Hava güzel diyorsunuz demek? Pek iyimsersiniz doğrusu.
Kızgın: Hava güzel ama, biz dört duvar arasında kapalıyız.
Şefkat : Hava güzel. Sokağa çıkalım yavrum. Hava alırsan iyileşirsin.
Acılıkla : Hava güzel ama, kederimi arttırmaktan başka işe yaramıyor.
Açığa vurma : Ne yapalım ben bahsi kaybettim: Hava güzelleşti.
Öfkeli : Yazıklar olsun. İşte sen busun!
Kesin inanç : Artık bizi aramaz, bundan eminim!
İtirazla : Kusura bakma ama o kadar da kötü değil.
Bilmeden sormak : Araba devrildi mi?
İyice bilmeden sormak : Araba mı devrildi?
Güvensizlik : Bu adam sözünde duracak mı?
Alay : Tabi canım, bu işleri hep siz başardınız.
Sabırsızlık : Açıl artık kapı, açıl!
Muzafferce : Bakın! Ben demedim mi bunlar uzaylı diye!
Hayranlıkla : Aman, hava ne kadar güzel! Her taraf pırıl, pırıl parlıyor.
İnanç-şüphe : Ona tüm varlığımla inanıyorum. Belki de öyledir ama bunun
varlığını kim ispat
edebilir?
Gurur-tevazu: Bu işin ustası, hem de biricik ustası benim. Ben neyim, hiç ben
onlarla bir tutulabilir
miyim?
Sevgi- nefret : Sizi çok seviyorum. Onun varlığından da, hatıralarından da
nefret ediyorum.
Endişe-kaygısızlık : Of! Şimdi ne olacak, bu benim için büyük bir üzüntü. Pöh!
Bana ne, umurumda bile
değil!...
Saygı-küçümseme : Ona karşı o kadar büyük bir sevgim var ki, Hıh! Ne olacak,
aşağılık yaratık o.
Karşı durmak- Hayır bana hiçbir şey yapamazsın. Ne istersen yap hepsine boyun
eğeceğim.
boyun eğmek :
Cesaret, korku : İster on, ister yirmi kişi olun, göğsüm açık işte bekliyorum.
Eyvah! Eyvah! Görmüyor
musunuz hayatımız tehlikede!
Zevk ve acı duyma : Oh! Ne hoş, mis gibi kokuyor. Ay! Çok acıyor.
Hiddet-tedbirli davranma : Nasıl beni böyle yapayalnız bırakıp gidiyorsunuz ha!
Hemen karar vermemek lâzım;
iyice düşünelim.
Alay, ağırbaşlılık : Söylediklerinizi nasıl anlayabilirim? Bunlar birer deha
eseri! Size yemin ederim ki
söylediklerim ciddidir.
İrade-zayıflık : Gece, gündüz bütün gücümle çalışacağım. Benim savaşma gücüm yok

Hınç-acıma : Şunu bilin ki bu ona çok pahalıya mal olacak. Zavallı adamlar!
Artık onlardan ne
isteyebilirim?
Üzüntü-üzüntünün geçmesi
:
Allah’ım ahammüle demiyorum! Çok şükür! Artık korkacak bir şey kalmadı.
Açık kalplilikiki
yüzlülük :
Düşündüğümü size açıkça söylüyorum. Sizin tarafınızdan beğenilmek için dünyanın

bütün servetini feda ederdim.
Zafer- yenilgi : İsteklerimin son haddini buldum. Her şeyimi kaybettim, şerefimi
de
Hayret-kayıtsızlık : Siz mi? Sahiden, siz misiniz? Pek alâ, zaten böyle olacağı
belli idi.
Kışkırtma-yatıştırma : Ha gayret! Atıl! Bir hamle daha! Hişt, hişt! Kendinize
geliniz, sakin olunuz.
Pişmanlık-taşkınlık : Gece gündüz, kendi kendime soruyorum; bunu nasıl yaptım,
diye. Evet, bunu
yapacağım işte o kadar.
Ümit-ümitsizlik : Evet, herkes bu işte kazanacağımı söylüyor. Artık her şey
bitti, kurtuluş çaresi yok.
Jest-Mimik Uyumu
Sözün taşıdığı duygu anlamı veya içeriği ile davranışlar arasındaki uyum
inandırıcılığın çok önemli bir unsurudur.
Vücudun genel hareketleri-duruşu(postür) mimik kavramıyla, yüzün genel
hareketleri-duruşu-gestür ise mimik
kavramıyla anlatılır. Jest-mimik vücut dilinin konusudur. Ağızdaki dilin
söylediğinin etkisi vücut dilinin özellikle
mimiklerin söylediğinin yanında çok etkisiz kalır. Söz-davranış uyumunu başaran
konuşmacı büyük bir ilgiyle izlenir.
Kişilerin tabii halleri en uyun mimikleri gösterir. Mimik soluk alırken yani söz
söylenmeden önce gelir ve söz mimiğin
anlamının tekrar edilmesi olarak nefes verilirken söylenir. Mimikte yapmacıklık
konuşmayı tamamen lekeler. Yetersiz
Jest ve mimik gülünçlük izlenimi uyandırır; aşırı abartı ise tabiiliği yok eder.
Aşağıdaki alıştırmalarda tabii olmaya
dikkat edilmelidir. Başkalarına aktardığımız mesajların en az %60’ı sadece yüz
hatlarımız ve vücudumuzun genel
görünümünden kaynaklanır. Dinleyiciler için asıl önemli mesaj dilimizin
söylediği değil jest ve mimiklerimizin
söylediğidir.
Anlatım Jest-Mimikleri
1- Eylem belirtme: Tutmak, taşımak, eldeki bir şeyi atmak, fırlatmak. Her hangi
bir çalışma, bir güç harcama, yemek
yemek, yatmak, gidip gelmek.
2 - Yer ve konum belirtme: Bazı defa yalnız gözlerle işaret etmek yeter. Bunun
için göz bebekleri gerçek veya
hayali olan şeye veya kişiye doğru döner. Bu arada baş kalkar, iner, döner.
İşaret parmağı da uzatılabilir. Kol
mesafenin uzunluğuna göre gerilir.
3-Uzaklaşma: Uzanmış ve birbirinden ayrılmış iki kol geniş mesafeyi gösterir.
Kollar, vücuttan git gide ayrılırsa
birbirinden uzaklaşan şeyleri gösterir.
4 - Boyutu belirtme: Pek küçük bir şey için işaret parmağının ucu üzerine aynı
elin baş parmağı ile dokunulur.
Yükseklik-uzunluk için kollar yukarı, en ve genişlik için kollar yana açılır.
Veya avuç içleri birbirine yaklaştırılarak
darlık, uzaklaştırılarak genişlik anlatılır. Gözler elerin yönünde hareket
ettirilir.
5 - Şekil belirtme: Avuç içi yatay ve yere dönük olursa düz olan şeyi anlatır.
Yuvarlak şekil belirtmek için iki el birden
bir yuvarlak çizer. Dolambaçlı, eğri büğrü şeyleri anlatmak için elin
hareketleri eğri büğrü çizgiler çizer.
6 - Sayı belirtme: Tek olarak gösterilen işaret parmağı bir, işaret ve orta
parmağı iki, buna yüzük parmağını da
ekleyerek üç sayısı gösterilir. Açık elin parmaklan diğer elin işaret parmağı
ile kapatılarak da sayı anlatılabilir.
Duygu Jest-Mimikleri
Gözler :
Gözler yan kapalı olursa kötülük ve küçümseme, göz kapaklarını indirerek saygı,
utanma anlatılır. Heyecanda gözler
bir an kapanıp açılır, göz kapaklan aşağı iner, baş hafif sallanır. Vücut
ürperir, titrer, sık soluma yapılır. Gözlerin iri iri
açılması şaşkınlık, hiddet, hayret, dehşet belirtisidir.
Kaşlar :
Kaşlar çatılarak derin düşünceyi, sertliği, sağlam bir iradeyi belirtir.
Kaşların başlangıç kısımlarının yukarı doğru
kalkıp uç kısımlarının aşağı inmesi ıstırap anlatımıdır. Öfkede Kaşlar çatılır,
kaş aralarında derin bir çizgi belirir,
burun delikleri açılır, gözlerde şimşek çakar, dudaklar aralanır, alt dişler üst
dişlerden önce görünür, sık, sert ve derin
soluma yapılır. Derin sevgide kaşlar kalkar, gözler büyür, ağız hafifçe açılır,
dudak kenarları biraz yukarı kıvrılır.
Bütün çizgilerde bir tatlı okşayış, bütün yüzde saf bir parlaklık görülür, sakin
soluma yapılır.
Ağız :
Dudakların yarı açık duruşu hayret ve sevinci, çok açılması şaşkınlığı anlatır.
Dudak kenarlarının aşağıya inmesi
üzüntüyü, Dudakların büzülerek öne doğru uzaması susmayı somurtmayı belirtir.

Alt çenenin biraz öne çıkması gaddarlığı, dişlerin birbirine vurması çılgın bir
hiddeti anlatır.
Baş :
Başın öne doğru duruşu merak ve gaddarlığı, geriye çekilmesi saygısızlık, korku,
yana doğru hafifçe eğilmesi
kayıtsızlık, acıma, öne eğilmesi utanç ve korku belirtir. Başı yukardan aşağı
sallamak doğrulama, önden arkaya
kaldırmak inkâr etme anlamı verir.
Kollar :
Kolların her hangi biri "gel!" veya "git" emri vermek üzere öne doğru hızla
hareket ettirilir. Yer göstermek üzere
gösterilen yere doğru bükülür. Şiddetli hayranlık duygularının belirtilmesinde
Kolların biri veya her ikisi birden yukarı
doğru kaldırılır. Cesaret kırıcı bir durum karşısında ümitsizce yanlara
bırakılır. Bekleyiş ve meydan okuyuşta kollar
önde kavuşturulur.
Eller :
Avuç içi yüreğin üzerine bastırılarak sevgi ve heyecan anlatılır. Avuç içi
göğsün ortasına bastırılırsa inanmak, iman
etmek duygularını belirtir. Avuç içinin dışarı doğru çevrilerek itilmesi
tiksinme, iğrenme belirtir. Bu ara baş da biraz
geriye doğru bükülür. Avuçların birini diğeri üzerinde ovalama neşe, sevinç
belirtisidir.
Parmaklar :
El jestlerinde özellikle işaret parmağı çok önemli bir rol oynar. İşaret parmağı
kol ile beraber öne doğru uzatılırsa
işaret veya kovma anlamı verir. İşaret parmağı bükülerek göğse doğru çekilirse
yaklaşmayı, çağırmayı, yine işaret
parmağı düz olarak ağıza yaklaştırılırsa susturmaya çalışmayı belirtir. Bütün
parmaklar kapatılarak kuvvet ve azim,
yumruk gösterilirse tehdit anlatılır. Parmaklar bükülmüş olarak işaret parmağı
baş parmağa sürtülürse para işareti
yapılmış olur. Eller birleştirilerek parmaklar birbiri içine geçirilirse
yalvarma anlamı verir.
Bacaklar :
Bacakların duruşu da çok önemlidir. Bacaklardan birinin diğerinden ayrılmış
olarak önde durması kuvvet, ataklık ve
şiddetli duyguları anlatır. Ayakların aynı hizada birbirinden ayrı durması
rahatlık, kaygısızlık, meydan okuma veya
durgunluk belirtir. Bacak bacak üstüne atılmış olarak otururken bir bacağın sık
sık sallanması sabırsızlık, sinirlilik
belirtisidir.
Vücût :

Vücûdun büzülmesi, sırtın kamburlaşması, kolların gövdeye yapıştırılması
yılgınlık ve utanma belirtisidir. Bunun aksi
hayranlık, zafer anlatır. İğrenmede vücût geriye doğru, istek, merak, ataklıkta
ileriye doğru gider. Yana veya geriye
doğru uzanarak gururu, saygısızlığı veya fizik yetersizliğini anlatır. Vücudun
öne doğru eğilmesi saygı belirtisidir.
ÖZET
Uyumlu İletişim yeteneği İçin:
1.Duygularınızla sözleriniz arasındaki uyumu sağlayın. Sevinçten
bahsettiğiniz zaman sevinçli, öfkeden bahsettiğiniz
zaman öfkeli, cesaretten bahsettiğiniz zaman cesur olmalısınız. Sözlerinizin
anlamı duygularınızla paralel olmak
zorundadır.
2.Jestlerin (genel vücut organlarının kullanımının) sözlerinizle aynı
mesajları vermesini sağlamalısınız. Eller,
parmaklar, baş, omuzlar, bacaklar verilen mesaja göre değişik pozisyonlar alır.
Her pozisyonun anlamı vardır ve bu
anlamların, sözlerin anlamlarıyla uyumlu olmasının sağlanması gerekir.
3.Mimiklerinizle (yüz, göz, kaşlar, alın kaslarının genel hareketleriyle)
mesajların yapısı arasında büyük bir ilişki
vardır. Mimiklerinizin mesajlarınızla aynı sözleri söylemesini sağlamak
zorundasınız.
ALIŞTIRMA: JEST-MİMİK
1. Aşağıda temel mimiklerinizi etkin kullanabilme yeteneğinizi
geliştirecekiniz. mimikler arasındaki ayrımı fark edin ve
bol bol uygulayın.
a) Boy aynasının karşısında göz kapaklarınızı iyice açıp yavaş yavaş
kapatın, gerin, gevşetin, göz bebeklerinizi
yukarı aşağı sağa, sola çevirin, çok sevinçli ve heyecanlı imişsiniz gibi
gözleriniz parlasın. Yavaşça normale dönün.
b)Kaşlarınızı çatın, iki kaş arasındaki çizgi derinleşsin, kaşlarınızı
yukarı kaldırın, alnınızda kırışıklıklar meydana
gelsin.
c)Burun deliklerinizi açın., yukarıya doğru gerin, serbest bırakın.
d)Dudaklarınızı kaldırıp indirin, birbirinden uzaklaştırıp yaklaştırın,
sıkın, gevşetin; ağzınızı açıp kapayın.
e)Ağzınızı hafif aralayın, iyice açın, çenelerinizi iyice sıkın,
gevşetin.
2.Aşağıdaki temel jestleri etkin kullanabilme yeteneğinizi
geliştireceksiniz. Jestlerinizi uygulayarak anlamlarını
görmeye çalışın.
a) Boy aynasının karşısına geçin. Gövdenizi, başınızı “Evet, hayır,
bilmem, ya öyle mi?” anlamlarına gelecek şekilde
hareket ettirin.
b)Kollarınızı “Sen de kim oluyorsun!, git başımdan, oo hoş geldin, bunu
bir daha yapma!, hepimiz birlikteyiz, elimden
ne gelir” anlamlarına gelecek şekilde hareket ettirin.
c)Ellerinizi “Kenetlenelim, çarpıştılar, yükselme, alçalma, güçlü, dikey,
yatay, yuvarlak” anlamlarına gelecek şekilde
hareket ettirin.
d)Yürüyüşünüzü “Sıkıntılı, kendinden emin, gururlu, sendeleyerek”
gerçekleştirin.
Sözsüz iletişimle jest ve mimiklerinizi bir arada kullanarak aşağıdaki
pantomimleri yapacaksınız.
a)Aşağıdaki durumları pantomimlerle yansıtın.
“Soğuktan titriyorsunuz, şiddetli korkuyorsunuz, heyecan ve sabırsızlıkla
bekliyorsunuz, son derece üzgünsünüz,
ağır hastasınız, öfkeyle bağırıyorsunuz, takdirle seyrediyorsunuz.”
b)Aşağıdaki durumları pantomimlerle anlatın.
“Çocuk ağlıyor, adam kavga ediyor, asker elbiselerini giyiniyor.
Art arda gelen telefonlara bıkmış olarak cevap veriyorsunuz ve hayır diyorsunuz.

Tüm vücudunuz kaşınıyor, soğuktan titriyorsunuz. Çok mutlusunuz.”
vgokhan
vgokhan
SUPER MODERATÖR
SUPER MODERATÖR

Kadın
Mesaj Sayısı : 7173
Nerden : aquaticforum
Reputation : 94
Points : 7895
Kayıt tarihi : 23/01/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ETKİLİ İLETİŞİM Empty Geri: ETKİLİ İLETİŞİM

Mesaj tarafından vgokhan Paz Ara. 20, 2009 4:53 pm

KONUŞMALARINIZI PLANLAMALISINIZ

Konuşmaların Planlanması
Toplum karşısında söz söylerken sözün planlı olması anlaşılmak ve etkili olmak
için zorunludur. Çok önemli bir
konuşmanın en önemli bölümleri başlangıç ve sonuç bölümleridir. Burada konuşmayı
“giriş-gelişme-sonuç” olmak
üzere üç bölümde ele alalım ve bu bölümlerin ayırıcı özellikleri üzerinde
duralım:
Söylemeye Başlarken
Kısalık:
Giriş çok kısa olmalı, bir kaç cümleden oluşmalı ve hemen konuya girilmelidir.
Konuyla doğrudan ilgili olmayan
sözlerle başlamakla tüm konuşmayı mahvedersiniz.
İlginçlik:
Giriş cümlesi, ilk cümle mutlaka ilgi çekici hale getirilmelidir. Basit bir olay
bile ilgi çekici hale getirilebilir. Konuşmaya
başladığınızda sizi dikatle dinlemeyenler daha sonra hiç dinlemezler.
Dinleyicilerin dinlemeye en hazır oldukları an
sizi ilk gördükleri andır.
İlgilendirmek:
Söyleyeceğiniz söz dinleyicilerinizi mutlaka ilgilendirmelidir. Bu ilgiyi ilk
cümlelerinizde kurabilmelisiniz. Bunun
insanların genelinin ilgilendiği bir olayı anlatarak başlayabilirsiniz. bir
tasvir yapmak, bir nesne göstermek, bir sual
sormak, büyüklerin b-sözlerini hatırlatmak, konuşu beklenmedik şekilde
canlandırmak ilk anda ilgiyi çekmeyi
sağlayacak başlama taktikleri arasında düşünülebilir.
Dikkat Çekicilik:
İlk sözlerinizi dikkat çekecek şekilde planlamalısınız. Bunun için söze bir
tasvirle, benzetmeyle, bilinen bir büyüğün
sözleriyle başlayabilirsiniz. Bir soru sorabilir, bir nesne gösterebilirsiniz.

Samimiyet:
Girişte fazla resmiyetten veya aşırı samimiyetten(laubalilik) kaçınmalısınız.
dinleyicilerle içten, olgun ve samimî bir
dostluk kurulmalıdır.
Gelişme Bölümü
Fikir Uyumu:

Gelişme boyunca söyleyeceğiniz her söz ilk baştaki ana fikrinizle uyum içinde ve
onu destekleyici olmalıdır.
Başından beri söylediklerinizle ilgisiz fikirleri kesin olarak atmak gerekir.

Fikir Ortaklığı:
Konuşma boyunca en sık kullanacağınız kelimeler ortak olarak paylaştıklarınız
olmalıdır. Paylaşmadığınızı
düşündüğünüz fikirleri paylaştıklarınızdan sonra vermelisiniz.
Bilgi Verin:

Slogan ifadelerden kaçınmalısınız. Zihinleri yıkamıyorsunuz veya kafalara
düşünceleri çakmıyorsunuz.
Dinleyicilerinizin sonuçları kendilerinin bulmalarını sağlayın. Bunun için
sonuca vardıracak şekilde fikirlerinizi
sıralamalısınız. Fikirleri dinleyenlere mal etmelisiniz.
Sonuçta:
Önceden Planlayın:

Son bölümü ve hatta özellikle son cümlenizi mutlaka önceden planlamalı ve en
çarpıcı cümleyi bulmalısınız. Son
sözünüzü söymlediğiniz an yeni sözler söylemeye hazır olduğunuzu, aslında çok
dolu olduğunuzu hissettirdiğiniz
andır. Dinleyenlerin aklında son söylediğiniz cümle ile kalacaksınız.
Bitişi Söylemeyin:
Dinleyicilere sözünüzün bittiğini söylemeyin. Uygun bir veda ile
ayrılabilirsiniz ama sözünüzün kalmadığını
söyleyemezsiniz.
Doruk Noktasında Durun:
Sözünüzün bittiği nokta tam bir doruk noktası olmalıdır. Heyecanları zirveye
taşıdığınız noktada son sözünüzü
söylemelisiniz. Doruk noktası bir şiir okunarak, güldürücü veya duruma göre
ağlatıcı bir söz söylenerek, kompliman
yapılarak , taltif veya övgü ile, büyük bir insanın sözüyle tamamlanabilir.
Özetleme Yapın:
Sonuçta söyleyeceğiniz sözler baştan beri ileri sürdüğünüz düşüncelerin özetini
taşımalıdır. Gelişme boyunca tüm
anlattıklarınız sonuçta iki cümlede özetlenebilmelidir.
Harekete Davet Edin:
Sözlerinizin işe yaramasını ve daha sağlıklı şekilde dinleyicileri etkilemesini
istiyorsanız sonucunuz aynı zamanda
bir eylem davetini içermelidir. Anlattıklarınızın gerektirdiği bir eylemi
onlarla birlikte yapmaya davet ediyorsunuz.
ÖZET
1.Konuşmanızın giriş bölümü kısa olmalı, ilginç olmalı, dinleyenleri
ilgilendirici olmalı, dikkat çekici olmalı,
samimi olmalıdır.
2.Konuşmanızın gelişme bölümü baştan sona fikir uyumu taşımalı, dinleyenlerle
ortak fikirler taşımalı, bilgi
verici olmalıdır.
3.Sonuç bölümü önceden planlanmalı, bitiş söylenmemeli, doruk noktasında
durulmalı, özetleme içermeli,
harekete davet içermelidir.
HAZIRCEVAP OLABİLMELİSİNİZ
Hazırcevaplılık Yeteneği
Hazırcevaplılık, her ortamda, her soruya anında cevap verebilme, söylenecek söz
bulamadığınızda bile ortamı ölüm
sessizliğinden kurtaracak cümleleri oluşturabilme yeteneğidir.
Etkili bir iletişimci olmak istiyorsunuz. Fikirlerle dopdolusunuz. Konuşmaya
kalktığınızda tüm cümleleriniz bir edip
veya şairin satırları gibi vecizeye benzemeyebilir. Konuşma sırasında her
cümlenin kelimelerinin bile anlam
zenginliğinin bir parçası olması sağlanamayabilir. Bu noktada asıl önemli olan
duraksamadan konuşmaya devam
edebilmektir. Çoğu zaman öyle sorularla karşılaşırsınız ki bir anda ne
söyleyeceğinizi şaşırabilirsiniz. Oysa
hazırcevaplılık yeteneğini kazandığınızda hiç bir zaman sözün altında
kalmazsınız. Beklenmedik çıkışlarınızla
insanları şaşırtabilir ve çıkışlarınızla hayran bırakabilirsiniz. Dahası derin
bilgiye sahip olmadığınız konularda bile
konuşabilmek sayesinde her kesimden veya fikir gurubundan insanla sohbet ortamı
kurabilirsiniz.
Çoğu zaman bilgi sahibi olmadığımız konularda söz söylemek zorunda kalabiliriz.
İçerik yönünden boş sözler
söylesek de “duraksamadan söyleyebilmek” sayesinde tüm tehlikeleri aşabiliriz.
Konuşma sırasında söyleyecek söz
bulamayarak durakladığımızda tüm imajımızı zedeleriz. Boş da olsa
söyleyebileceğimiz mantıklı sözler bizi utançtan
kurtaracaktır.
Unutmamamız gereken bir gerçek var: Konuşmak için insanların huzuruna
çıktığımızda insanlar da dinlemek için
bizlere yönelirler. O anda hepimiz başarılı konuşmayı arzulamaktayız. Daha da
iyisi bizi dinlemekte olanlar da
başarılı olmamızı arzulamaktadırlar. Eğer biz utanç verici bir duruma düşersek
dinleyenler de bu utançtan nasiplerini
almakta ve onlar da utanmaktadırlar. Şu halde konuşacağımız zaman başarılı
olmamızı içtenlikle bekleyen insanlara
sevgiyle yönelmeli ve başarılı olmalıyız.
En önemli sorunumuz söyleyecek sözden mahrum kalmamız değildir. Pek çok şey
biliyoruzdur. Ama “Boşluk
doldurma cümlelerini kullanmayı bilmiyorsak” tüm söyleyeceklerimiz bir kaç
cümlede bitiverir. Duraklarız, tıkanırız ve
artık tüm konuşmamız tahrip olur. Cesaretimizi yitirdiğimizde diğer
fikirlerimizi ifade etmeye fırsatımız kalmaz.
Aşağıdaki alıştırmalar ayak üstü düşünürken aralıksız hazırcevap verebilecek bir
yetenek geliştirmemize
yarayacaktır. Lütfen bu çalışmaları istendiği gibi yapınız. Ayrıca bulduğunuz
her fırsatı benzer alıştırmalar için
kullanınız.
ÖZET
1. Tek bir kelimeden yola çıkarak uzun konuşmalar yapabilmelisiniz.
2. Fikir boşluğu doğduğunda arayı içerik yönünden boş da olsa ilgili sözlerle
doldurabilmelisiniz.
3. Şaşırtıcı sorulara, altında kalmayacağınız kısa olmayan cevaplar
verebilmelisiniz.
ALIŞTIRMA: HAZIRCEVAPLILIK



1. Aşağıdaki her bir kelimeyi okuyun ve hemen ardından okuduğunuz kelimeyi
içerisinde barındıran bir cümle
oluşturunuz. Cümlelerinizin 6 kelimeden küçük olmamasına dikkat ediniz.
Örnek: “Kalem” - Kalem olmasaydı binlerce kitabın yazılması mümkün olamayacaktı.

Kuş
Fasulye
Cam
Elma
Tabak
Kelebek
Patlıcan
Salatalık
Defter
Telefon
Radyo
Çocuk
Pamuk
Bahar
Kırmızı
Hırsızlık
İdam
Burun
Tırnak
Sağlık
Sevgi
Bağırmak
Zıplamak
Melek
Cami
Sadakat
Bayrak
Şerefli
Dağılmak
Rehber
Makine
Mutluluk
Bağlantı
İçerik
Soyut



2. Simdi söz söyleme süremizi bir dakikaya çıkaracağız. Aşağıda göreceğiniz
kelimeler üzerinde birer dakika
konuşacaksınız. Duraklama yapmamaya dikkat ediniz. Düşünce akışınız yavaş
işliyorsa başlangıçta zaman
kazanmak için yavaş bir hızla konuşacaksınız.
Örnek: “Sevgi”- Sevgi üstüne çok şey yazılmıştır. O, insanın kalbinde olan en
saygıdeğer duygu. Sevmek ve
sevilmek ne güzel. Bir çocuğu sevmek, bir çiçeği sevmek, işi, eşi, aşı sevmek.
Hayat sevgi üstüne kurulmuş. Yunus
ne güzel söylemiş: “Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü”. Bana göre sevebilen
insan olmak büyük olmaktır.
Hepimiz de büyük olmak istemiyor muyuz? O zaman sevgiyi neden ihmal edelim.
Sevgi mutluluktur. Mutluluk
uğrunda ne günlerimizi aç kalarak feda etmeye hazırızdır. Ne geceler uykusuz
bırakır bizi sevgi. Oysa sevgi bir
bakıştır. Bir gülüştür. Bir soluyuştur sevgi. Ciğerlerimize her soluyuşta sevgi
dolar. Arzularsak tüm hücrelerimizin
sevgiyle dolabildiğini görürüz.” Şimdi sıra sizde:
Bayram
Ay
Kalp
Fedakarlık
Kahvaltı
Burun
Çiçek
Çocuk
Işık
Müzik
Kitap
Başara
Mikrofon
Elbise
Kir
Bahar
Hayranlık
Merak
Temizlik
Yağmur



3. Aşağıda size çeşitli sorular yöneltilmiştir. Bu sorulara en az 30 kelimeden
oluşan cevaplar vermelisiniz. Sorunun
cevabı için tek bir kelime yeterli olsa bile cevabınızı mutlaka gerektiği kadar
uzatmanız gerekmektedir.
Örnek soru: En çok sevdiğiniz kişi kimdir?
Örnek cevap: Benim Selim isminde bir arkadaşım var. Hayatımda tanıdığım en
vefakar, en iyiliksever insan o. Onu
gördüğüm zaman mutlu oluyorum. Böyle bir arkadaşı kim sevmez. En çok sevdiğim
insanın o olduğunu
düşünüyorum.(31 kelime)” Şimdi sıra sizde:
-Güzel konuşma kursuna katılmaktan memnun musunuz?
-Sizce yarın yağmur yağacak mı?
-Kursa giderek başarılı olma yolunu öğrenmemiz mümkün mü?
-En çok hangi özelliğinizden gurur duyuyorsunuz?
-Mecbur kalsanız çocuğunuzu döver miydiniz?
-Hiç kimsenin sizi sevmediğini söylüyorlar. Doğru mu bu?
-Rahmetli Turgut ÖZAL’ı hatırlıyor musunuz?
-Hiç nefret ettiğiniz bir öğretmeniniz oldu mu?
-Bir akşam aç kalmak pahasına elinizdeki parayı bir kitaba verir miydiniz?
-Sabahları erken kalkar mısınız?
-İskender kebabı hangi lokantada yersiniz?
-Niçin tavuk eti yemiyorsunuz?
-İradenizi nasıl kuvvetlendirdiniz?
-Gözleriniz neden bu kadar güzel?



4. Konuşmayı Kaldığı Yerden sürdürebilmelisiniz. Aşağıdaki örnekte iki farklı
fikrin arası boş bırakılmıştır. Konuşmacı
sizsiniz. önce bir fikir veriyorsunuz ve ardından bu fikri örneklendireceksiniz.
Ancak örnek aklınıza gelmiyor. Örneği
hatırlayıncaya kadar kaldığınız cümleye paralel, yeni fikirler içermeyen dolgu
cümleleri kullanacaksınız. Arada en az
beş cümle kullanmaya dikkat ediniz. İlk örnek sizin için hazırlanmıştır:
a) Ben biliyorum insan cevabı çok arzularsa rüyasında bile cevabı bulabilir.
(Fikir kesintisi: Örneği hatırlamadınız ve
boşluğu dolduruyorsunuz.)
Arzuladığınızda ne olur? Arzunuz bir türlü zihninizden gitmez. Arzu duygudur.
Hep gözlerinizin önünde dolaşır. Öyle
ki her zaman arzunuzu düşünürsünüz. Rüyanızda bile arzunuz aklınızda dolaşır.
Adeta arzu insanın hücrelerine
kadar vücuduna işlemiştir. Arzunuzdan kalbiniz titrer. “Ah bir şu cevabı
bulabilsem” dersiniz. Yemek yerken arzu
kafanızdadır. Yolda yürürken hep o arzuyu düşünürsünüz. Sonunda cevabı rüyanızda
görürsünüz...
(Devam)Bunun en ilginç örneğini Elias Howe yaşamıştır. Dikiş makinesini
keşfetmek için bıkmadan çalışmış,
arzulamış durmuş ve sonunda rüyasında kendisini yakalayan yamyamların
mızraklarının ucunu gördüğünde hemen
fikir kendisine doğmuştur. Bu rüyadan sonra tezgahının başına geçmiş ve dikiş
makinesini tamamlamıştır.
b) Bir yetim çocuğun başını okşasanız ona neler kazandırabileceğinizi biliyor
musunuz? (Fikir akışı koptu siz
doldurun)
(Devam) Yetim çocuğun kendine duyacağı güven sayesinde çalışma azmi, zekası ve
başarısı gelişecektir.
c) Aya ilk kim ayak basmıştı biliyor musunuz? (Fikir akışı koptu siz doldurun)

(Devam) İşte Ay’a ilk ayak basan Neal Armstrong olmuştu.

d) Size dün buraya gelip çok çalışmamız gerektiğini söyleyen kadının adını
söylemek istiyorum. (Fikir akışı koptu siz
doldurun)
(Devam) O kadının adı Halime Yazgan’dı.
e) Huzurlarınıza hangi konuda söz söylemek için çıktığımı biliyor musunuz?
(Fikir akışı koptu siz doldurun)
(Devam) Sizinle “zekanın gelişiminin önemi” konusunda konuşmak için buradayım.

f) Benim kaç yaşında olduğumu merak ediyor musunuz? (Fikir akışı koptu siz
doldurun)
(Devam) Belki de tahmin ediyorsunuz; ben tam 31 yaşındayım.
KAYNAK:www.sadakat.net
vgokhan
vgokhan
SUPER MODERATÖR
SUPER MODERATÖR

Kadın
Mesaj Sayısı : 7173
Nerden : aquaticforum
Reputation : 94
Points : 7895
Kayıt tarihi : 23/01/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz