Türk Kahvesi - Kahve Kültürü
1 sayfadaki 1 sayfası
Türk Kahvesi - Kahve Kültürü
Türk Kahvesi - Kahve Kültürü
Türk Kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve
hazırlama ve pişirme metodunun adıdır. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu,
pişirilişi, ikramıyla kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır.
Önceleri Arap Yarımadası'nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek,
bu yepyeni hazırlama ve pişirme metoduyla gerçek kahve lezzetine ve
eşsiz aromasına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan
Avrupa; uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu yöntemle hazırlayıp
tüketmiştir.
Brezilya ve Orta Amerika menşeili, arabica
türü, yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan ve titizlikle
kavrulan Türk Kahvesi, çok ince öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve
isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir. Küçük fincanlarla servis
yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre
beklenir.
Tarihi
1517 yılında Yemen
Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a
getirdi.
Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama
metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi
adını aldı.
İlk olarak Tahtakale'de açılan ve tüm şehre
hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her
saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı,
şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü
dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Saray mutfağında ve
evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ
kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek
cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük
bir özenle ikram ediliyordu.
Kısa sürede, gerek
İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri
sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa'yı oradan da tüm
dünyayı sardı.
Özellikleri
Dünyanın en eski kahve pişirme yöntemidir.
- Köpük, kahve ve telveden oluşur.
- Yumuşak ve kadifemsi
köpüğü sayesinde damakta en uzun süre tadını devam ettiren kahve
türüdür. - Birkaç dakika şekli bozulmadan kalabilen bu
leziz köpüğü sayesinde, uzun süre sıcak kalabilir. - İnce kenarlı fincanda sunulduğu için, diğer kahve türlerine göre daha yavaş
soğur ve böylece daha uzun süren bir kahve keyfi sunar. - Yoğun şurupsu kıvamı ile ağızdaki lezzet tomurcuklarını aşırı uyararak
hafızada yer eder. - Diğer kahve türlerine göre, daha kıvamlı, yumuşak ve aromatiktir.
- Kendine özgü enfes kokusu ve özel köpüğü ile diğer kahvelerden kolaylıkla ayırt
edilebilir. - Kahve tutkunları tarafından, kaynatılarak
içilebilen tek kahve olarak kabul edilir. - Kahve Falı ile geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür.
- Eşsizdir çünkü kahvesi fincanın içindedir ancak telve olarak dibe çöktüğünden
filtre edilmesine ve süzülmesine gerek kalmaz. - Hazırlanırken şeker ilave edildiğinden diğer kahvelerde olduğu gibi sonradan
tatlandırmaya gerek yoktur. - Sağlıklıdır çünkü fincanın dibinde biriken telvesi içilmez.
- Sıklıkla içildiği halde, miktar olarak fazla olmadığından şişkinlik yapmaz.
- Diğer kahve türlerine göre, bir içimde daha az kafein içerir.
- Pişirilirken,şekeri tercihe göre ilave edildiğinden içime hazır halde sunulan tek
kahve türüdür. - Kahveden önce su içilerek, ağızda bulunan
önceki tatlar arındırılarak kahve tadının eşsiz bir şekilde tatılması
sağlanır.
En son vgokhan tarafından Ptsi Mayıs 24, 2010 5:00 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
vgokhan- SUPER MODERATÖR
-
Mesaj Sayısı : 7173
Nerden : aquaticforum
Reputation : 94
Points : 7895
Kayıt tarihi : 23/01/08
Geri: Türk Kahvesi - Kahve Kültürü
Küreselleşme
ile kahvelerden, kafelere
Osmanlı'dan miras
geleneğimiz, tadına doyum olmayan kahvenin ikramına, 40 yıllık hatırını
da hesaba katan hiç kimse "hayır" diyemez. Kaldı ki kahve içmek Türk
halkı için keyiften öte anlam taşır.
Kahvaltı kelimesini bile kahveden türetmişizdir. Günün her saatinde
içilebilen kahve, dostlukların pekişmesine önemli katkıda bulunur.
Ülkemizde kahve içmek zamanla bir kültüre dönüşmüştür. Hatta kahve,
dünyaya ülkemizden yayılmıştır.
MANGALDAN MAKİNEYE
Büyüklerimiz, geçmişte mangaldaki külde bakır cezve ile
pişirilen bol köpüklü Türk kahvesinin tadını anlata anlata
bitiremezler. O tat hala bazı yerlerde yaşatılıyor ama ne yazık ki çok
sınırlı...
Gelişen teknolojiler farklı lezzetler üretilmesine olanak tanırken
küreselleşmeyle birlikte şimdilerde binbir kahve tadı, büyük
organizasyonlarla bize de sunulmakta.
ESKİ BİR FİNCAN
Dinle oğlum çok
eskiden bir konakta
Akşamları gaz lambası ışığında
Paşa dedesinden kalan
bu fincanla
Ninem eliyle kahve sunarmış Abdi Bey’e
Yıllar sonra 43 - 44
harp ortası
Ekmek karnesi ve yoksulluk yılları
Kayınvalidesinden kalan
bu fincanla
Bu kez annem eliyle kahve sunarmış Hakkı Bey‘e
Eski konak yıllar
önce yandı gitti
Ekmek karneli zor günler çoktan bitti
Abdi ve Hakkı
Bey’ler rahmetlik oldu
Bir tek bu fincan kaldı yüz yıllık sevdalarla
Bir gün senin
olacak birikmiş anılarıyla
Düşüp kırılsa bile topla tamir et oğlum
Kahve yaşın
gelecek
Bu fincanı iyi sakla...
Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır..
Türk kahvesinin Osmanlı'da ne denli vazgeçilmez
olduğunu, tarihini inceleyince görüyoruz. Bir açılıp bir kapatılan
kahvehanelerden bugüne gelen bol köpüklü kahvemizi ne kadar tanıyoruz?
Dünyada Türk adının sık sık geçtiği bir konu da kahvedir. Türk
kahvesinin adını ve ününü duymayan azdır. Fakat gerçek tadını
bilenlerin sayısının fazla olduğunu söylemek zordur. Kahve alışkanlığını
Türklerden alan Avrupa ülkeleri sonradan kendi tarzlarını
geliştirmişlerdir. Geleneksel Türk kahvesi hazırlanışı, pişirilmesi,
sunulması, araç ve gereçleriyle ayrı bir kültürdür.
Kahvenin Türkiye’den önce Arap yarımadasında, Mısır ve Hindistan’da
yayıldığını biliyoruz. Zaten kelime olarak arapça "kahwa" dan geliyor.
Bu sözcüğün de Habeşistan’da kahve üreten Kaffa yöresinden alındığı
sanılıyor. Önceleri, dövülüp toz haline getiriliyor, böylece bir nevi
ezmesi yapılarak ekmek üstüne sürülüp yeniyormuş.
Kahvenin Türkiye’ye ilk kez, Hükm ve Şems isimli iki Suriyeli
tarafından 1555’de getirildiği rivayet edilir. Diğer bazı kaynaklarda
ise Kanunî Sultan Süleyman zamanında (1520-1566) Habeşistan Valisi
Özdemir Paşa tarafından getirildiği kaydedilir. Tahtakale’de açılan ilk
kahvehane yalnız halkın değil müderris ve kadı gibi okumuş kesimin de
ilgisini çekmiştir. Ne olduğu tam olarak bilinmeyen bu yeni madde bir
uyuşturucu muamelesi görmüş ve sözde kömürleşme derecesinde kavrulan
herşeyin Müslümanlıkta haram sayılacağı bahanesiyle din adamlarınca
yasaklanmıştı. Bir rivayete göre bu dönemde kahve taşıyan gemiler
dipleri delinerek batırılmıştı. Herşeye rağmen kahvenin sevilip
yaygınlaşması önlenememiş ve Sultan III. Murat (1546-1595) zamanında
İstanbul’da kahvehane sayısı 600’ü geçmişti. Kahvehaneler, manzaralı
yerlere, köşk şeklinde inşa edilir, çoğu kez verandaları olurdu.
İçlerinde yaşmaklı bir kahve ocağı, çepeçevre kerevetler ve bazen orta
yerde bir havuz yer alırdı. Buralarda kahveden başka nargile ve çubuk
servisi de yapılırdı. Eski kahvehaneler edebiyat, müzik faaliyetleri
için klüp niteliğinde merkezler haline gelmişti. Bu yönleriyle Fransız
kahvelerinin atası sayılırlar. Türk kahvesinin çekirdek durumundan
pişirilme ve sunulma aşamasına kadar kullanılan araç ve gereçleri gerçek
bir müze oluşturacak zenginliktedir. Bakır ve pirinçten yapılan su
ibriği, cezve fincan zarfları ve pişmiş kahveyi taşımak için kullanılan
kahve askılarının karakteristik özellikleri vardı. Bunlar bazen gümüş
ve altından da olabiliyordu. Fincanlar tamamen Türk zevkine uygun biçim
ve motiflerle gerek ülke içindeki İznik ve Kütahya atölyelerinde
gerekse Avrupa’nın ünlü porselen merkezlerinde imal ediliyordu. Daha
sonra bu takımlar Avrupa ülkeleri tarafından kendi piyasaları için de
imal edilmiş ve "ala turque" diye isimlendirilmiştir. Soğutma kabı,
muhafaza kutusu gibi bazı araç ve gereçler ise ağaçtan yapılmakta ve
oymalarla dekore edilmekteydi. Bursa ve İstanbul’da yapılan nakışlı,
yazılı ve ahşap aplikasyonlu kahve değirmenleri de ünlüdür.Tiryakiye
yakışır bir kahve ağır ateşte 15-20 dakika pişirilmeli, cezve sık sık
ateşe sürülüp geri çekilmelidir. Eskiden böyleydi. Her fincan kahve
için bir kaşık kahve ve bir kaşık şeker günümüzde kural haline
gelmiştir. Nasıl pişirilirse pişirilsin köpüksüz bir Türk kahvesi
düşünülemez. Eski Türk kahvesi ise genellikle şekersiz olurdu. Bunun
yerine kahve öncesinde veya sonrasında tatlı bir şey yemek veya içmek
geleneği vardı. Tatlı olarak şerbet gibi içecekler alındığı gibi reçel,
şekerleme veya lokum da yenirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisindeki
Yunanistan, Makedonya, Yugoslavya gibi yerlerde ve Türkiye’de kadınlar
tarafından Türk kahvesi genellikle şekerli olarak alınırdı. Bu
bakımdan sade, yandan çarklı, orta vb. gibi isimlerle kırkı aşkın kahve
pişirme şekli bulunmaktadır. Şayet kahvenin değişik ve güzel bir koku
taşıması isteniyorsa fincanların dibine yerleştirilen bir mahfaza içine
kokulu maddeden bir parça konulurdu. En çok yasemin, amber, karanfil
ve kakula kullanılırdı. Türk
kahvesinin sunuluşu gerçek bir geleneksel tören havasında olurdu. Bu
tören çekirdek kahvenin kavrulmasından, pişirilip fincanlara konulması
ve konuklara ikramına kadar uzun, seyirlik safhaları kapsamaktadır.
Gerçek Türk misafirperverliği ve konuğa olan sıcak saygının bir
örneğini bu törenlerde izlemek olanağı vardır. Günümüzde kız istemeye
gidildiğinde kahveyi evlenecek kızın taşıması ve onun taşımadaki
ustalığı, ayrıca pişirdiği kahvenin lezzeti bu törenlerden kalan önemli
bir gelenek olarak hâlâ sürdürülmektedir. Geçmişte Türkiye’yi ziyaret
eden gezginler, diplomatik kişiliği olan büyük elçiler ve aileleri
hatıralarında Türk kahvesinin bütün özelliklerinden ve bu törenlerden
mutlaka söz etmişlerdir. Türk
kahvesinin içiminden sonraki başka bir geleneğin, özellikle kadınlar
arasında sürdürüldüğünü genellikle herkes bilir. Bu kahve falıdır.
Kahve telvesinin fincan içinde ve fala bakmak üzere fincan çevrildiği
için tabağında oluşturduğu çeşitli izler ve işaretler "uzmanları"
tarafından yorumlanarak anlatılır. Araştırmalardan anlaşıldığına göre
kahve falı yalnız Türk-Osmanlı dünyasında görülmektedir. Nitekim bugün
bağımsız ülkeler olan eski Osmanlı eyaletlerinde de (Yunanistan,
Bulgaristan, Mısır, Makedonya, Bosna - Hersek vb.) bu folklorik
uygulamanın sürdüğünü görüyoruz. [size=9]Türk
kahvesinin ayrıcalığını belirleyen noktaları özetlersek diyebiliriz
ki; Türk kahvesinin (dozunda içildiği takdirde) sağlığı tehdit edecek
zararlı yanı yoktur. Teskin edici ve dinlendirici özelliği vardır. Bir
fincan kahvedeki 50 mg. kafein hemen vücuttan atılır. Bu bakımdan Türk
kahvesi fincanı ideal ölçülere sahiptir. Bir fincandan fazla
içildiğinde zihin açıcı, uyarıcı, enerji verici özelliği ön plâna çıkar.
Sindirime yardımcı olur. Bu yönüyle şekerli içmemek kaydıyla kilo
almayı ve mide ekşimelerini önler. Yerinde ve zamanında içildiği zaman
olağanüstü bir keyif verici olarak ün yapmıştır.
En son vgokhan tarafından Ptsi Mayıs 24, 2010 4:52 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
vgokhan- SUPER MODERATÖR
-
Mesaj Sayısı : 7173
Nerden : aquaticforum
Reputation : 94
Points : 7895
Kayıt tarihi : 23/01/08
Geri: Türk Kahvesi - Kahve Kültürü
TÜRK KAHVESİ
Kahve ve kahve kültürü dünyaya
Türkiye'den yayılıyor. Türkiye'de ilk kahvehane İstanbul'da,
İstanbul'da da Tahtakale'de açılıyor. Bu ilk kahvehane, tanınmış
kişilerin ve bilginlerin buluşma, sohbet noktaları oluyor. Tıpkı
bugünün cafe'leri gibi. Memleketin ileri gelenleri ve makam sahipleri
kahvehaneden çıkmaz oluyorlar. Tiryakiler burada içilen kahvelere "Kara
İnci" adını veriyorlar.
Türk Kahvesi, tadı ağızda en uzun süre kalan kahve türüdür. Tüm
yönleriyle, sağlık koşullarına en uygun kahvedir. Türk Kahvesinin,
Türkiye'de yetişmeyen "Arabica" türü, yüksek kaliteli çekirdeklerden
üretilir. "Türk kahvesi" denilmesinin nedeni ise aslında bir pişirme
yöntemidir. O mükemmel tadı koruyabilmesi için, kavrulduktan hemen
sonra tüketilmeli ya da aromasını koruyacak şekilde paketlenmelidir
Pişirilip servis edilen Türk Kahvesinin tortusu, fincanın dibinde
kalır, buna telve ismi verilir. Bu da sağlıklı oluşunun bir göstergesi.
Ayrıca Türk Kahvesine özgü fal geleneğinin doğmasının da nedeni.
İçme suyunu fincanla ölçerek cezveye koyunuz. (Mümkün olduğunca az
kişilik yapmaya çalışınız. Hatta kişi başına her seferinde ayrı ayrı
bir fincanlık pişirme makbuldür) . Her fincan için iki çay kaşığı kahve,
iki çay kaşığı şeker (arzuya göre) ilave ediniz. Kısık ateşte kahve ve
şekeri iyice karıştırınız. Bir süre sonra kabaran köpüğü fincanlara
pay ediniz. Kalan kahveyi bir taşım daha pişiriniz ve fincanlara yavaş
yavaş dökünüz. Sunulurken yanında su verilmesi gelenektir. İçilen su,
ağzı kahve lezzetine hazırlar.
Kahve ve kahve kültürü dünyaya
Türkiye'den yayılıyor. Türkiye'de ilk kahvehane İstanbul'da,
İstanbul'da da Tahtakale'de açılıyor. Bu ilk kahvehane, tanınmış
kişilerin ve bilginlerin buluşma, sohbet noktaları oluyor. Tıpkı
bugünün cafe'leri gibi. Memleketin ileri gelenleri ve makam sahipleri
kahvehaneden çıkmaz oluyorlar. Tiryakiler burada içilen kahvelere "Kara
İnci" adını veriyorlar.
Türk Kahvesi, tadı ağızda en uzun süre kalan kahve türüdür. Tüm
yönleriyle, sağlık koşullarına en uygun kahvedir. Türk Kahvesinin,
Türkiye'de yetişmeyen "Arabica" türü, yüksek kaliteli çekirdeklerden
üretilir. "Türk kahvesi" denilmesinin nedeni ise aslında bir pişirme
yöntemidir. O mükemmel tadı koruyabilmesi için, kavrulduktan hemen
sonra tüketilmeli ya da aromasını koruyacak şekilde paketlenmelidir
Pişirilip servis edilen Türk Kahvesinin tortusu, fincanın dibinde
kalır, buna telve ismi verilir. Bu da sağlıklı oluşunun bir göstergesi.
Ayrıca Türk Kahvesine özgü fal geleneğinin doğmasının da nedeni.
İçme suyunu fincanla ölçerek cezveye koyunuz. (Mümkün olduğunca az
kişilik yapmaya çalışınız. Hatta kişi başına her seferinde ayrı ayrı
bir fincanlık pişirme makbuldür) . Her fincan için iki çay kaşığı kahve,
iki çay kaşığı şeker (arzuya göre) ilave ediniz. Kısık ateşte kahve ve
şekeri iyice karıştırınız. Bir süre sonra kabaran köpüğü fincanlara
pay ediniz. Kalan kahveyi bir taşım daha pişiriniz ve fincanlara yavaş
yavaş dökünüz. Sunulurken yanında su verilmesi gelenektir. İçilen su,
ağzı kahve lezzetine hazırlar.
ETYOPYA PLATOSUNDAN ÇIKTI. YEMEN’E GELDİ. AMA ADI TÜRK KAHVESİ. ÇÜNKÜ BATI’YA OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN YAYILDI. O KADAR DEĞERLİ VE O KADAR SAĞLAM BİR GELENEĞE SAHİP Kİ, BUGÜNÜN "POP" ALTERNATİFLERİ KARŞISINDA ASALETİNİ HALA KORUYOR. BİR ADABA SAHİP ÇÜNKÜ. tarihçesi Türk Kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adıdır. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramı... kısacası, kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır. Önceleri Arap Yarımadası'nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme metoduyla gerçek kahve lezzetine ve eşsiz aromasına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa; uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu yöntemle hazırlayıp tüketmiştir. Brezilya ve Orta Amerika menşeili, arabica türü, yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan ve titizlikle kavrulan Türk Kahvesi, çok ince öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir. Küçük fincanlarla servis yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenir. özellikleri Türk Kahvesi; Dünyanın en eski kahve pişirme yöntemidir. Köpük, kahve ve telveden oluşur. Yumuşak ve kadifemsi köpüğü sayesinde damakta en uzun süre tadını devam ettiren kahve türüdür. Birkaç dakika şekli bozulmadan kalabilen bu leziz köpüğü sayesinde, uzun süre sıcak kalabilir. İnce kenarlı fincanda sunulduğu için, diğer kahve türlerine göre daha yavaş soğur ve böylece daha uzun süren bir kahve keyfi sunar. Yoğun şurupsu kıvamı ile ağızdaki lezzet tomurcuklarını aşırı uyararak hafızada yer eder. Diğer kahve türlerine göre, daha kıvamlı, yumuşak ve aromatiktir. Kendine özgü enfes kokusu ve özel köpüğü ile diğer kahvelerden kolaylıkla ayırt edilebilir. Kahve tutkunları tarafından, kaynatılarak içilebilen tek kahve olarak kabul edilir. Geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür. Cafedomancy: Kahve telvesini kullanarak kehanette bulunmak. Eşsizdir çünkü kahvesi fincanın içindedir ancak telve olarak dibe çöktüğünden filtre edilmesine ve süzülmesine gerek kalmaz. Hazırlanırken şeker ilave edildiğinden diğer kahvelerde olduğu gibi sonradan tatlandırmaya gerek yoktur. hazırlanışı Nefis bir Türk Kahvesi hazırlamak için sadece 2 dakika yeterlidir. İçme suyunu fincanla ölçerek cezveye koyun (kalitede su etkendir). Her fincan için iki çay kaşığı kahve (5 gr), iki çay kaşığı şeker ilave edin (ya da şeker arzuya göre). Kısık ateşte kahve ve şekeri iyice karıştırın. Bir süre sonra kabaran köpüğü fincanlara pay edin. Kalan kahveyi bir taşım daha pişirin ve fincanlara boşaltın. Türk Kahvesi sunulurken yanında su verilmesi âdettir. İçilen su ağzı kahve lezzetine hazırlar. Toplu tüketimde, orta şekerli sunulması daha pratiktir. (hele bide mangal atşinde ve bakır cezvede olursa tadına doyulmaz) |
En son vgokhan tarafından Ptsi Mayıs 24, 2010 4:50 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
vgokhan- SUPER MODERATÖR
-
Mesaj Sayısı : 7173
Nerden : aquaticforum
Reputation : 94
Points : 7895
Kayıt tarihi : 23/01/08
Geri: Türk Kahvesi - Kahve Kültürü
Osmanlı’da Kahve
Osmanlı saray ve konak haremlerinde misafirlere bir törenle
kahve ikram edilirdi. Önce gümüş tatlı takımı ile tatlı (reçel)
sunulurdu. Ardından üç genç kız kahve ikramına başlarlardı. Kahvenin
soğumaması için güğüm, ortasında kor ateş bulunan stile oturtulur ve
kenarlarına takılı üç zincirden tutularak taşınırdı. Stil takımları
tombak, gümüş veya pirinçten yapılmıştır. Kahve ikramında ayrıca
yuvarlak stil örtüsü kullanılırdı. Atlas veya kadifeden yapılan bu örtü
sırma, sim, pul, hatta inci ve elmas işlemelidir. Stil takımı ve
örtüsünün zenginliği ailenin varlık derecesini yansıtırdı.
İçinde kahve fincanı ve zarflar bulunan tepsiyi taşıyan kız, stil
örtüsünü kenardan iki eli ile önlük gibi önünde tutar, ikinci kız stil
takımını taşırdı. Üçüncü kız tepsiden porselen fincanı alır, stildeki
güğümden kahveyi doldurur, fincanı altın,tombak, gümüş veya porselen
zarfa yerleştirir, zarfın ayağından iki parmağı ile tutarak tek tek
misafirlere ikram ederdi. Tiryakiler kahve ile birlikte nargile veya
uzun çubuklarda tütün içerlerdi.
Osmanlı saray ve konak haremlerinde misafirlere bir törenle
kahve ikram edilirdi. Önce gümüş tatlı takımı ile tatlı (reçel)
sunulurdu. Ardından üç genç kız kahve ikramına başlarlardı. Kahvenin
soğumaması için güğüm, ortasında kor ateş bulunan stile oturtulur ve
kenarlarına takılı üç zincirden tutularak taşınırdı. Stil takımları
tombak, gümüş veya pirinçten yapılmıştır. Kahve ikramında ayrıca
yuvarlak stil örtüsü kullanılırdı. Atlas veya kadifeden yapılan bu örtü
sırma, sim, pul, hatta inci ve elmas işlemelidir. Stil takımı ve
örtüsünün zenginliği ailenin varlık derecesini yansıtırdı.
İçinde kahve fincanı ve zarflar bulunan tepsiyi taşıyan kız, stil
örtüsünü kenardan iki eli ile önlük gibi önünde tutar, ikinci kız stil
takımını taşırdı. Üçüncü kız tepsiden porselen fincanı alır, stildeki
güğümden kahveyi doldurur, fincanı altın,tombak, gümüş veya porselen
zarfa yerleştirir, zarfın ayağından iki parmağı ile tutarak tek tek
misafirlere ikram ederdi. Tiryakiler kahve ile birlikte nargile veya
uzun çubuklarda tütün içerlerdi.
Türk Kahvesi Pişirilme ve ikram farkı Tiryakiye yakışır bir kahvenin ağır ateşte 15-20 dakika pişirilmesini ve cezvenin sık sık ateşe sürülüp çekilmesini öneren uzmanlar, nasıl pişirilirse pişirilsin köpüksüz bir Türk Kahvesi olmayacağını vurguluyor. Eski dönemlerde Türk Kahvesi'nin genellikle şekersiz olduğuna dikkat çeken uzmanlar, "Bunun yerine kahve öncesinde veya sonrasında tatlı bir şey yemek veya içmek geleneği vardı. Tatlı olarak şerbet benzeri içecekler alındığı gibi reçel, şekerleme veya lokum da yenirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun etkisindeki Yunanistan, Makedonya, Yugoslavya gibi yerlerde ve Türkiye'de kadınlar tarafından Türk kahvesi genellikle şekerli olarak alınırdı" dedi. Uzmanlar, "Bu bakımdan sade, yandan çarklı, orta gibi isimlerle kırkı aşkın kahve pişirme şekli bulunmaktadır. Şayet kahvenin değişik ve güzel bir koku taşıması isteniyorsa fincanların dibine yerleştirilen bir mahfaza içine kokulu maddeden bir parça konulurdu. En çok yasemin, amber ve karanfil kullanılırdı" diye konuştu. Dozunda içince tehlike yok, fayda çok Türk Kahvesi'nin dozunda içildiğinde sağlığı tehdit edecek zararlı yanı olmadığını ifade eden uzmanlar, teskin edici ve dinlendirici özelliği olan bir fincan kahvedeki 50 miligram kafeinin hemen vücuttan atıldığını belirtiyor. Bu bakımdan Türk Kahvesi fincanının ideal ölçülere sahip olduğunu dile getiren uzmanlar, "Bir fincandan fazla içildiğinde zihin açıcı, uyarıcı, enerji verici özelliği ön plana çıkar. Sindirime yardımcı olur. Bu yönüyle şekerli içmemek kaydıyla kilo almayı ve mide ekşimelerini önler. Yerinde ve zamanında içildiği zaman olağanüstü bir keyif verici olarak ün yapmıştır" diye konuştu. Lezzetli bir Türk kahvesinin püf noktası Geçmişte mangal külünde bakır cezveyle pişirilen Türk Kahvesi, kahve makinalarına karşın bugün de kısık ateşte cezvede pişirilme geleneğine uygun hazırlanıyor. Lezzetli Türk kahvesi yapmak için önerilen tarif şöyle: "İçme suyunu fincanla ölçerek cezveye koyunuz. Mümkün olduğunca az kişilik yapmaya çalışınız. Hatta kişi başına her seferinde ayrı ayrı bir fincanlık pişirme tercih edilmeli. Her fincan için iki çay kaşığı kahve, iki çay kaşığı şeker (arzuya göre) ilave ediniz. Kısık ateşte kahve ve şekeri iyice karıştırınız. Bir süre sonra kabaran köpüğü fincanlara pay ediniz. Kalan kahveyi bir taşım daha pişiriniz ve fincanlara yavaş yavaş dökünüz. Sunulurken yanında su verilmesi gelenektir. Kahveden önce içilen su, ağzı kahve lezzetine hazırlar." | |
| |
vgokhan- SUPER MODERATÖR
-
Mesaj Sayısı : 7173
Nerden : aquaticforum
Reputation : 94
Points : 7895
Kayıt tarihi : 23/01/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz